son 30 günde en çok ne okundu?

25 Temmuz 2017 Salı

Tarantino Neden Cinayet İşler Gibi Senaryolar Oluşturuyor?


Tarantino, kısacası ödül canavarı, ayak fetişisti mükemmel bir yönetmen, senarist. Bu adam filmlerinde cinayeti, bir cinayeti işleyen adamın psikolojik yapısını, cinayetin kurgusunu efsane işleyen biri. Bir adam cinayet işlese ve cinayetin hikayesini yazsa bu kadar çarpıcı bir şekilde olayları dökemez belki. Emin olun bakın, dökemez bile yani.

Nasıl desem adam o anın içinde gibi, sanki adamı öldüren bizzat kendisi gibi yapıyor bu işi. Bu adamın yönettiği filmler, hatta bazılarında kendisi de bulunuyor. Örneğin Rezervuar Köpekleri.

Bu şahıs düşüncelerini söylemekten çekinmeyen biri, filmlerinde mesela fetişizmle ilgili olan, ayak fetişizmiyle olan dürtülerini devamlı bir şekilde yerleştiriyor. Örneklendirmek gerekirse, ucuz roman. Sonrasında soysuzlar çetesi. Muhtemelen diğer filmlerinde de görmek mümkündür de.
Ben yalnızca dört filmini izledim. Dördünü de öneririm: Rezervuar Köpekleri, Ucuz Roman, Soysuzlar Çetesi, Nefret Sekizlisi.

Bakın bu adamın oyuncu ekibini toplaması, bizden biriyle karşılaştırırsak Cem Yılmaz gibi düşünebiliriz. Genelde aynı kişiler. Aslında bu da gayet güzel. Çünkü oyuncuları tanıyor ve hangi rolde hangi kişinin yer alabileceğinden bu sebeple emin oluyor. Bu da bize harika bir iş ortaya koymasını sağlıyor aslında harika işler ortaya koymasından biri bu.

İkincisi de bu adamın filmlerinde aşırı doğallık hakim, bir cinayet işlendiğinde, bir soygun yapıldığında karakterlerin o anki ruh halini, psikolojilerini harika yansıtıyor. Filmleri genelde sessizdir böyle, hani özellikle diyaloglarda, oyuncuların ses dalgalarının içine girmenize olanak tanır. Filmlerde sesler çok önemlidir, ne kadar içinizde hissedebilirsiniz o derece filme yakınlık sağlarsınız.

Quentin Tarantino yine bu işi harika yansıtıyor. Üçüncü olarak kamera açılarını düşünebiliriz. Kameradan oyuncunun görünümünü, sahneyi nasıl yansıtacağını da gayet iyi biliyor. Eğer bir oyuncuya odaklandıysa, o oyuncunun her türlü hareketini yavaşça kameranın önünde sergilettiriyor. Bazen hızlı bir hareketle sizi şaşırtabiliyor da böyle güzel sahneler de yaşanıyor. Mesela bu pek spoiler olmaz. Soysuzlar Çetesinde, bir karakterin piposunu yaktığını sahne benim için efsanedir. Sanki orada film içinde bir pipo nasıl içilir? pipo nasıl yakılır gibi absürt sorulara bile cevap tanıyor. Yahu adamın pipoyu nasıl içtiğinden bize ne, diye söylenmeyin. Bu tür ayrıntılar siz farkında olmazsınız belki ama filmin sizi içine çekmesine olanak tanıyor işte. 

Bakın son olarak ben bu adamı sadece filmleriyle tanıyorum ama. Bu adam nasıl desem farklı biri ya. Filmlerinde gerçekten zevk odağı olan ayak fetişizmini gözler önüne seriyor. Bu adam kandan hoşlandığını söyleyen biri. Boş zamanlarında önüne gelen rastgele birini öldürebilecek kapasitede olduğunu bile düşünüyorum. Belki de filmlerde gösterdiği sahnelerin çoğunu gerçek hayatta yaşamıştır hatta belki odak noktasında bile olabilir. Bunu bilemeyiz. Bunu nereden çıkardım. Adamın filmlerini izlerseniz, belki siz de çıkarabilirsiniz. Düşük bir ihtimal belki ama. Ben bu adamdan bunu beklerim gerçekten. Bir gün haberlerde, Quentin Tarantino aslında seri cinayet işleyen bir psikopatmış derlerse inanırım ben. Hatta ilk ben bile inanabilirim direk.

Öyle ya da böyle, Quentin Tarantino sen efsane birisin. Son filminde bu sefer ilk defa yanılmıyorsam tarihte yaşanmış bir cinayet silsilesini anlatıyor. Merakla bekliyorum Tarantino...

Ders Çalışmak İstiyorum ama OLMUYOR, LANET OLSUN diyenlere!

İşin eğlencesini bulursanız zor olmayacak, aksine daha iyi yapacaksınız. Ben size şimdi adım adım anlatacağım bu işi. Merak etmeyin arkadaşlar, çözeceğiz, çok problemli, zorlu bir şey değil bu. Sizi çok iyi anlıyorum. Sıkılgan bir yapıda iseniz bu çok daha doğal oluyor.

Her zaman önemli olan çok çalışmak değil de, yerinde ve gerçekten kaliteli çalışmaktır. Günde yüzlerce soru çözmek için çabalamanıza gerek yok. Kendimden örnek vereceğim yine. KPSS'ye çalışırken, ortaöğretim düzeyi bu arada. Çalıştığım sırada benim Türkçe dersim iyi diye, kendime yanılmıyorsam 24'lü Türkçe denemesi almıştım. Ama o denemede yalnızca Türkçe'deki sözel mantık kısmını çözmüştüm. Sırf o kısmı iyi yapabileyim diye. Hepsini bitirmedim sanıyorum. Sözel mantık dışında çoğu soruyu da çözmemiştim zaten. Sınavda yanılmıyorsam 30 soruda 26-27 doğru çıkarmıştım Türkçe'de. Bakın çok çabalamadan yaptım bunu. Aynı zamanda şunu da belirtiyorum. YGS'ye de girdim malum. O sırada çalıştığımda KPSS soruları daha zor geliyordu. Daha da zorlanıyordum. Buna rağmen KPSS'de 30 soruda gayet iyi bir net çıkarmıştım.

Demem o ki ilk olarak kaliteli çalışmaya özen göstereceksiniz. Hani devamlı sıkılıyorsanız işin eğlenceli yanlarını bulmaya çalışın. Eğlenceli yan evet. Ders çalışırken nasıl eğlenceli yan bulabilirim ki, demeyin. Bulursunuz. İnanın bana.

Bunu bir yarış gibi görün. Örnek veriyorum, Türkçe soru bankası alın kendinize. Hani bazı oyunlarda günlük görevler olur ya. Şu kadar saat şu işle uğraşacaksın, şu kadar görev yapacaksın gibisinden. Aynını çalışmaya uygulayın, işinizi oyun gibi görün biraz ya. Eğlenceli yanlarını ortaya çıkarın.

Alın elinize bir kalem kağıt. Günlük görevlerinizi yazın, bakın program değil, görev. Oyunda da sonuçta buna görev deniyor öyle değil mi. Pazartesi gününün görevi, saat 10'da kalkılacak ve 50 tane Türkçe'den Anlam Bilgisi sorusu çözülecek. Hedef 30 net ve üstü. Eğer hedefe ulaşamazsan, bir sonraki gün aynı hedef. Yok eğer ulaşırsın bir sonraki gün net sayısını 32'ye çıkar. Bunu birçok dersteki konu testleri için de uygulayabilirsiniz. İşin zevkini aldıktan sonra daha da konsantre olacaksınız. Bundan emin olun. Hedefler de size bir yere kadar eşlik eder. O an keyif alamazsanız, bu işi başarmanız zorlaşır. Ama hem hedefinizde kararlı, hem de işin zevkini alabiliyorsanız işte o zaman başarabilirsiniz.

Şimdi başka bir probleme geçelim; Ders çalışıyorsunuz fakat netleriniz yükselmiyor. Neden olabilir şimdi biraz buna değinelim. Bunun nedenlerinden biri soruya hakim olmamanız, soruyu gerçekten anlayamazsanız, cevap kısmına geçtiğinizde kafanızda binbir türlü soru yaşanır. Zaten soru kısmı olmazsa kafanızda, cevap kısmı tamamen sıkıntı yaratır. O yüzden öncelikle sorunun detayına inip onu anlamanız gerek. Soruları zaten anladıkça devamlı size aynı türde gelecek ve bu sebeple bu tür soruları okurken daha da hızlı olacaksınız. Ama siz yalnızca soru bankasından soru çözüp kendinizi geliştirmezseniz o zaman pek faydası olmaz. Yanlışınızın olduğu yere gidip, onu doğru yapmaya çalışacaksınız. Nerede yanlışınız var, hatayı nerede yaptınız bunu tespit edip gerekirse not alın. Onu giderin. Diyelim ki bir soruyu yapıyorsunuz. Hani gerçekten okuyup anlayınca yapıyorsunuz ama bu çok zamanınızı alıyor. Malum mantıklı olarak düşününce YGS baz alınsın. Her soruya bir dakika düşüyor. Ama siz Türkçe'deki her bir paragraf sorusuna beş dakika ayırıyorsunuz. İşte bu size sınavda çok zaman kaybına neden olur. O yüzden denemelerde ya da soru bankasında çözdüğünüz soruyu daha da hızlı çözmeye gayret edin. Mesela 10 soru mu var soru bankasında kendinize zaman ayırın. 10 soruyu tam 10 dakikada çözeceğim. Sonraki gün 9 dakikaya indireceğim. Sonraki gün 8. Böyle bu şekilde kendinizi ilerletebilirsiniz. Emin olun faydasını da sınavda görürsünüz. Süre bakımından efsane yarar sağlayacaktır.

Kitap okumaya özen gösterin, şiir okumanızı öneririm özellikle. Niye şiir derseniz, şiirlerde genelde kapalı bir anlatıma başvurulur. Hani siz şiirdeki cümleleri eğer anlarsanız, paragraf sorularında çok daha rahat olursunuz. Diğer yarışçılara göre 1-0 hatta 3-0 önde başlarsınız. Zaten Türkçe'de en önemli ayrıntı okuduğunu anlayabilmektir. Anladıktan sonra sorunun cevabını ortaya çıkarırsınız. Paragraf sorularında böyle tabi. Dil Bilgisi soruları için aynı şeyi söyleyemem. Okuduğunu anlamak+bilgi gerekiyor o tür sorularda da. O yüzden özellikle eksikleriniz varsa konu bakımından onları giderin.

Halen ders çalışmakta sıkıntılarım var derseniz alttaki yorum bölümünden bir şeyler karalayın, biraz sorunun çözümüne odaklanalım.

Dershane Olmadan Eğitim Sistemi Mümkün Mü?

Bazen söyleyenler vardır; "Ya dershane olmadan olur mu hiç", Hani nasıl desem, sanki dershanede eğitimin dışında sana ayrıca bir şeyler yaptırıyorlar. Yok işte, dershanenin sana asıl katkısı, insanın rekabetçi hislerinden dolayı, birbirlerini geçebilsinler, yarışı görebilsinler diye, 15 tane yarışçıyı bir sınıfa doldurup, sene sonuna kadar onlara yarışı nasıl kazanabileceklerini anlatmaya çalışmak.

Dershanenin asıl mantığı işte bu. Sen evde çalışınca eğer iraden kuvvetli değilse, kendini dershane denen bir şeye bağlıyorsun. Orada sana belli denemeler vs veriliyor. Herkes de bu yarışta elbette birbirini geçme peşinde olunca. Ortadaki rekabetten dolayı iyi puanlar ortaya çıkıyor.

Şimdi bu evde de yapılamaz mı? Yapılır elbette. Sen dershaneye gitsen de gitmesen de, zaten ne kadar çok kişiyle yarıştığını biliyorsun. Öyle değil mi? Sayı yaklaşık olarak belli. Burada senin iraden devreye giriyor. Eğer iraden varsa, dershaneye gitmezsin. Ama benim değinmek istediğim bir konu daha var şöyle bir soru sorayım mesela.

"Evet, iradem var. Evde de aynı şekilde sıkı bir çalışmayla, gayet istediğim yeri kazanabilirim. Fakat sayısalcıyım. Matematik denen dersi anlayamıyorum."

Bak işte böyle bir durum olabilir anlarım. Burada ilk demek istediğim şu olur. Özel dersler gerçekten çok pahalı. Zaten özel derse verecek paran varsa, evinde yüksek ihtimalle bilgisayar-internet ikilisi de vardır. Youtube'da gerçekten efsane eğitimler mevcut. Hani Matematik konusunda, özel derste hocadan alacağın birçok şeyi youtube'da daha ucuz miktara bulabilirsin. Gerçekten öğrenmek istersen, kendine bir saat belirlersin, tıpkı özel ders gibi.

Örneğin; ben hafta içi her gün saat 10'da kalkıp 2 saat Matematik konusu izleyeceğim. 

Diyerek kendinizi alıştırabilirsiniz. Özel derste de zaten, şahıs belli bir saatte geliyor, size bire bir öğretiyor. Youtube'da bu eğitimi şahıslar size ek ücret almadan sunuyor zaten. Hani benim burada demeye çalıştığım ciddi anlamda gayret gösterirseniz ne dershane ne de özel derse hiç gerek yok. Soru mu sormak istediniz, liseden muhtemelen tanıdığınız bir hoca da vardır. Videoda takıldığınız yer olursa, ki ben gerçekten Matematiği iyi olmayan biriyim. Videolarda o kadar iyi anlatılıyor ki, takılabilecek yerler de düşünülerek anlatılıyor genelde. O yüzden ben bile pek takılmadım. Ama olur da takılırsanız not alın ve bunu tanıdığınız bir hocaya danışın. Emin olun gerçek bir eğitimciyse aksine memnun kalır sizin bu çalışmanıza.

Ben şimdi sizi rahatlatmak için şunu da ekleyeceğim her seferinde genelde belirtirim de. Ben sayısalı ciddi anlamda yapamam bakın. Meslek Lisesi mezunuyum. Hani Matematik dersini ciddi anlamda iyi anlayamazdım. Çünkü temel konusunda pek iyi değildim. İlkokulda zaten iyi olsa pek Meslek Lisesi'ne gitmezdim. Ama şunu da söyleyeyim amacım mezun olduğum okulu ezmek değil. Eğitimci gerçekten öğrenme amacındaysa, öğretir. Siz de öğrenmek isterseniz. Ben gerçekten okulumun verdiği "meslek" eğitiminden gayet memnundum.

Sonuç olarak toparlamak gerekirse, sizin iradeniz ve çalışmanızla olacak bir şey. Eğer derseniz ben kendim tek başıma yapamıyorum. O zaman dershaneye gidin elbette. Ama gerçekten hayallerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız, yaparsınız ya. İnanın bana. O kadar zor değil. Bakın bazı insanlar şunu yapar. Bunu da iradesizlik olarak düşünebiliriz. Ben çok telefonla meşgul oluyorum, o yüzden tuşlu telefona geçeceğim. Öyle yaparsan zaten her türlü girmezsin merak etme. Tuşlu telefonla yapılabilecek olanaklar belli. Önemli olan tuşlu telefon kullanmadan aynı telefonla kendini denemek. İradeni ancak böyle deneyebilirsin. Telefon değiştirilebilir, demem o bu sizi iradeli yapmaz. Sosyal hesaplarınızı da belli süre dondurmanız aynı şekilde sizi iradeli göstermez. Bu aksine, ben kendim iradeli değilim, sınav süreci içinde devamlı girerim en azından dondurayım, meşgul etmesin beni. Emin ol zaten sosyal medya genel olarak meşgul eden bir araç. Bir şeyler öğretmesi dışında. Sınav olsun olmasın, seni meşgul ediyor çoğu açıdan. Eğer ciddi anlamda iraden varsa, dondurma, hesabını tamamen kapat. O zaman iradeli diyebilirim sana.

İradeli olana dershane de özel ders de gerekli değildir. Yeter ki hedeflerinizden emin olun, yolunuzdan şaşmayın.

23 Temmuz 2017 Pazar

Üniversite Tercihinde Neden Eskişehir'i Yazarım?


"Madem tercih zamanı biraz da tercihle ilgili paylaşım yap yönetici kardeş" diyebilirsiniz belki de, diyenleriniz varsa eğer bu paylaşım da onlar için. Öğrenci başkentinden yazıyorum, en azından ülkemiz adına, öğrenci başkentinden.

Şimdi kendim neden Eskişehir'i yazdım kısmına gelmeyeceğim, neden Eskişehir'e gelmelisiniz kısmına değineceğim sadece.  İki yılcık zaman geçirdim yaklaşık. Yürümeyi, keşfetmeyi çok severim ben. Eskişehir'de eminim herhangi birinin yürümediği kadar uzun uzun yürümüşümdür. O yüzden bayağı bilgiliyim Eskişehir konusunda, ilgili alanımdan geldi.

Şimdi çok güzel "Bağlarımız" var. Bağlarımız derken, Bağlar var işte. Üniversiteye en yakın yer diyebilirim herhalde. Bağlardan zaten yardır şehir girişine doğru, Ankara'dan şehrin giriş yoluna doğru, hemen orada üniversite kalıyor. Anadolu Üniversitesi işte. Yeri efsane ya, zaten şehrin önemli yerlerine yakın olması işin en güzel yani. Bakın şimdi üniversitedeki olanakları anlatmadan önce, benimle beraber bir tura katılmaya davet edeyim. Yanımda artık erkek ya da kadın aday arkadaşım, uzun bir yol ona göre şimdiden söyleyeyim. Bazı yerleri göz ucuyla geçeceğim.

Evet şimdi Anadolu'nun kapısından çıkıyoruz, Yunus Emre kampüsünden yani. Sol ve sağ taraf var ben sol yoldan götüreceğim sizi. Arabalar falan var işte az trafik var dikkat edelim de. Kırmızıda geç geçme pek önemli değil ya en azından ben takmıyorum, araba yoksa geçerim. Azcık ilerleyince bak hemen sol tarafımızda Açık Öğretim var bazı dersler burada oluyor. En azından benim derslerim değil ama, Hukuk ya da farklı fakültedeki arkadaşların dersi burada olabiliyor. Onlardaysan sen de belki uğrayabilirsin ona göre. Biz yolun solundan yürümeyi seçtik ama kafeler hep karşımızda, yani yolun sağ tarafında kaldı bak hepsi yan yana. İşte Jardin kafe var. Cafe de Luca, ismini doğru yazdıysam cidden helal olsun. Kahve Ateşi falan var bak. Buralar hep kafe. Pahalı yerler buralar söyleyeyim, ona göre. Bir kahveye, ya da çaya çok para ödeyebilirsin. Neyse biz yolumuza devam edelim. Bak hemen yanımızda yani sol tarafta gençlik merkezi var, güzel güzel kurslar, etkinler falan oluyor, bazen konuşmacı abiler, ablalar geliyor. Hiçbirisine ilgisizliğimden dolayı gitmedim. Aşırı ilgisiz biriyim lanet olsun ki. Ama sen gel arada ya bak güzel etkinlikler oluyor. Yine burada, gençlik merkezinin önünde falan abiler/ablalar ya da yaşıt kimseler tiyatroya davet edebilir. Yine umursamazlığımdan genelde pek tercih etmedim. Ama ayıp olmasın diye her seferinde de dinlerim. Neyse işte bak biraz ilerleyince burada Ciğerci Sedat var. yemekleri güzel yapar bana kalırsa arada bir dene yani. benim gibi efsane tavuk şiş, tantuni vb gibi etçil yemekler yersen gel bir dene bence. Ayranı da efsane. Neyse buraları da geçelim hızlı hızlı yürüyoruz ama ne yapayım işte. Tercihlerin bitimine de fazla kalmadı ona göre yapıyorum ben de. Neyse dur bak şimdi buradaki ışıklardan biz karşıya geçelim direk, ha bu arada hemen bulunduğumuz yerde waffle yapan bir yer var malum gördüğün gibi, İncir Waffle mıydı neydi. Hiç yemedim ama tavsiye ederler. Yemeye üşendim ya. Bir de pahalı dediler. Neyse hadi arabalar geçmeden karşıya geçelim biz. Bak burada Köfteci Yusuf var, malum köftesi efsanedir. Ama pahalıdır yani, çok bütçen yoksa arada gel böyle. Hani tadına bakmanı öneririm.

Bak karşıda Espark diye bir yer var. AVM işte. Orada güzel güzel elbise satan yerler var kitapçılar var. Ki genelde ben kitapçılarda olurum, neyse orayı sen kendin keşfedersin artık. Klasik AVM zaten ya. Tramvaya neden binmiyoruz diye sorabilirsin, bir yeri öğrenmek istiyorsan tramvayı kullanmayacaksın bak, altın kural bu. Tramvay samimi gelmiyor bana pek. Çok uzak yere gitmedikçe kullanmam. Ya da çok yorgunsam ancak tramvayı kullanırım. Arada yetişkin abiler, ablalar huysuzlanabilir. Ama olur o kadar toplu taşıma sonuçta ya. Kış vakti direk kendini onun içine at arada. Çünkü efsane soğuğu var. Ankara ile kapışır. Hatta Ankara'dan daha da soğuk olabilir yer yer. Neyse işte. Yolumuza devam edelim biz. Bak şimdi Espark'tan dümdüz gidince Haller var. Yine bir gençlik merkezi, oraya hayatımda hiç girmedim. Eminim güzel şeyler vardır. O taraftan değil de ben Esparkın arka tarafındaki yoldan ilerleyeceğim.  Hatta gel AVM'nin içine girip diğer kapıdan çıkalım. Daha kolay. Diğer türlü uzatırız yolu. Hem soğuk, az ısınalım. Bak şimdi bu kapıdan çıktıktan sonra yolu takip ediyoruz. Yine sağ ve sola giden yol var. Biz soldan devam edeceğiz yine. Şimdi bak solda ne var İsmet İnönü caddesi var. Doktorlar da derler işte. Ne var burada dersen, bak burada Karga denilen efsane hediyelik eşyalar, bardaklar, bileklikler, kolyeler, kıyafetler, ki bu kıyafetler genelde efsane dizi ve oyundan olan kıyafetler oluyor. Hani çoğu yerde bulamayacağınız eşyaları Karga'da bulabilirsiniz. Ben devamlı girerim oraya da. Devamlı müşterisiyim hani. Bak dur karganın hemen karşısında kalan Donas'ta iki donas+ayran alıp karnımızı doyuralım ya. Efsanedir bak ona göre.  Merkezdeki çoğu tantuni+döner gibi yerlerle aynı fiyatta olup, efsane doyurucu özelliğe sahip.  Ben yolum düştüğünde genelde yerim.

Neyse yedikten sonra devam edelim biz yolumuza. Bak şimdi hani makyaj malzemesi bakacaksan, bu ilerlediğimiz yolda yani Donas'ın hizasındaki yolda Gratis, hemen karşı yolda da Watsons var. Yanlış bilmiyorsam böyleydi, ama tam tersi de olabilir. Çok girmiyorum hani, arada girerim böyle. Neyse devam edelim yolumuza. Bak şimdi burada Kanatlı var. Kanatlı AVM. Sinema için falan, yanlış hatırlamıyorsam Espark'a göre daha uygun. Bak öğrenciye uygun zaten iki yer var biri Özdilek diğeri de Kanatlı. Kanatlı'nın sahibi, ETİ'nin sahibi ile aynı kişiydi yanlış hatırlamıyorsam. Gayet güzel bir yer. Hani Espark kadar bir çeşitlilik yok. Ama giriş katta Dost Kitabevi var, Harika kitaplar, dergiler var. Devamlı alırım oradan. Tavsiye de ederim çok okuyan biriysen. Neyse Kanatlı'ya girmeden yolumuza devam edelim biz. Şimdi Kanatlı yolun sağında bu arada. Hani Karga'nın olduğu taraf. Özet geçmek gerekirse, Sol tarafta; Donas, Watsons gibi yerler var. Sağda kalanlar ise; Karga(uğramadan geçmeyin bence), Gratis, Kanatlı. Kafanızda az da olsa canlandırmak istiyorum çünkü. Neyse Kanatlının hizasından yola devam ediyorum. Sağ tarafa gidersek oradan Adalara falan çıkabiliriz ama ben az daha yürüteceğim bu yoldan. Bu arada çok doğaçlama anlattım o yüzden bir güncelleme yapayım şurada. Gratis ve Watsons, Kanatlıdan sonra geliyor.  Neyse bu çok önemli bilgilendirmeyi yaptığıma göre devam edebiliriz yola. Kanatlıdan az ilerleyince, yine trafik lambaları falan var. Bekleyeceğiz malum az arabaları, sol tarafta tramvay var.  Bak bu trafiği de atlattık. Şimdi burada tramvay durağının bitişiği ile, çok güzel sokak sanatçıları var. Dehşet şarkı çalarlar söyleyeyim. Tanrı affetsin hiç para atmadım şimdiye kadar. Ama devamlı geçerken bilerek az daha yavaş yürürüm şarkıyı dinleyebileyim diye. O yolda yavaş yürümek de zorda. Çünkü efsane kalabalık oluyor. Özellikle hafta sonu.

Neyse burayı da geçtikten sonra, bak şurada iki tane konuşan teyze heykeli var. Oradan aşağıya bir yol var. Ha işte orada Adalar var. Bak sol taraf, sağ taraf, karşı taraf hep kafe. Sağ ya da Sol tarafta kalan Adımlar Kitap&Kafe var. Oraya da gidin derim böyle. Sessiz mi derseniz çok sessiz diyemem ama. Öyle büyük çapta da bir ses yok. Genelde herkes duyarlı insanlar olduğu için, ki bu yanını seviyorum. Pek ses çıkarmıyorlar. Güzel güzel kitap okuyup, bir şeyler yer/içersiniz. Sol tarafta kalan bir de İnsancıl Kitabevi var ki, yine efsane kitaplar bulunur orada da. Yine alışveriş yaptığım bir yer devamlı. Neyse bak yolun karşısına geçmemizi sağlayan küçük bir köprü var. Porsuk Çayı geçiyor hemen altımızdan. İnsanlar burada, Porsuk yanındaki çimlerde arada gelir içki içer, sevgililer falan gelir el ele. Sonra, gitar çalarlar...

Burada kesiyorum yolculuğumuzu, bundan sonrasını da sen keşfet dilersen. Daha bitmedi elbette. Odunpazarı var, ayrıntısına girmediğim kafeler var. Kitabevleri var. Çok harika bir yer ya burası. Köpekler çok tatlı, Köpekleri besleyebilirsiniz arada. Migrosta satılanlardan falan. En son 1 lira 25 kuruştu ama. Bilemiyorum şuan.

Kısacası Eskişehir'e gelirseniz gerçekten ciddi anlamda, abartmıyorum harika bir yerle karşı karşıya olacaksınız. Benim yaklaşık iki senem bitti. İki sene de gerçekten güzel geçti. Hani ben biraz yavaş yavaş yaşayan biriyim. Hemen her şeyi tatmayı sevmem pek. Tabi her tattığım şeyi de anlatmadım. Ama gerçekten gelmek isterseniz hani, öğrencilerle dolu bir yerde olacaksınız böyle. Çok güzel insanlar var burada. Sokağa çıkınca genel olarak bildiğin %85-90 öğrenci. Bu benim kendi gözlemim belki istatistiksel olarak bir şeyler yapılsa daha fazla bile çıkabilir o derece söyleyeyim. Öğrenci olmayanın dışında da zaten genç nüfus gayet fazla. 

Sona bir sürpriz bıraktım zaten orayı dilerseniz keşfedersiniz de. İsmet İnönü, yani Doktorların hemen orada bulabileceğiniz bir de Barlar Sokağı var. İlk gelenler genelde sorar. Hani size sorabilirler. "Barlar Sokağı nerede acaba" şeklinde, daha kaba da sorabilirler belki bilemem, kişisine göre değişir. Şöyle tarif edeyim. Esparkın bağlara bakan değil de, doktorlara bakan kapısından dışarı çıkınca, doktorlara doğru ilerlerken, hemen solda bir aradan girerseniz zaten orada yavaş yavaş barları göreceksiniz. Hatta belirttim ya Donas falan var diye. Oralardaki aradan girseniz de çıkar. Barlarla dolu bir mekan, Barlar Sokağı denilen yer.

Benden bu kadar, tercihinizde başarılar diliyorum. Umarım hayatınızdaki her tercihinizi gerçekten mutlu bir şekilde yapar ve istediğiniz sonucu alırsınız.



Kod Yazmak İsteyenlere: Kozmos Yazılım & Teknoloji Lisesi

Açıkçası yeni yazılımcıların oluşmasına destek sağlayacağından çok mutlu oldum. Kozmos Yazılım&Teknoloji Lisesi gerçekten, ciddi anlamda öğretirken eğlendirmeyi, eğlendirirken de öğretmeyi hedeflediğini düşünüyorum.

Bu sene sanırım ilk defa tercihlerde bulunuyormuş. Ben Meslek Lisesi çıkışlıyım, Bilgisayar Bölümünden mezunum. Meslek Lisesini hep yererler, sosyal medyada alay konusu olur. Kültür dersleri de, mesleki dersler de genel olarak hoca-öğrenci ilişkisi ile gerçekleşen bir iştir. Hocalarda genel anlamda bir problem yok. Gerçekten çok iyi, kaliteli hocalarla tanıştım. Kısaca Meslek Lisesi tanıtımına bir el atacak olursam, en azından kendi okuduğum lise için...

Felsefe derslerinden çok memnumdum, çünkü öğretmenim çok kaliteliydi Aynı zamanda Coğrafya da aynı şekilde. Sayısal dersler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dil ve Anlatım-Türk Dili ve Edebiyatı gibi dersler de gayet iyiydi. 

Şimdi asıl konuya geleyim. Bilgisayar bölümüne ilişkin, yani mesleki derslere. Öğretmenim ciddi anlamda işini çok kaliteli yapan biriydi. Hani nasıl desem herkese de böyle öğretmen düşmezdi, onu söyleyeyim. O yönden çok şanslıydım. Neden bunu söylüyorum. Programlamayı, yazılımla ilgilenmeye teşvik etmek gerçekten zor bir iştir. Hele ki normal bir lisede. Sonuçta benim okuduğum lisenin amacı programlama açısından temel bilgileri veriyor o kadar. Gerisi sana kalmış. Bakın işin eğlencesinden falan mahrum kalıyorsunuz.

Ama benim o yıllarda hedefim hep şuydu: Yıllardır bilgisayar oyunları ile zamanımı geçirdim, 100 kişinin yaptığı oyunu oynayan 1 milyon kişiden biri olmak varken, neden 1 milyon kişinin oynadığı oyunun, yapım ekibinde yer almıyorum?

Bence asıl olan, önemli olan konu, burada bu soruyu keşfedebilmek, kendine sorabilmek. Programlama ile ilgilenenler kendilerine ciddi anlamda bu soruyu sorsunlar. Günaşırı bu soruyu sorun kendinize. Emin olun ben zamanımı ilkokuldan-liseye kadar malum 7-8 sene oyunlarla geçiren biriydim, sırf bilgisayar oyunu. Bilgisayar oyunu kötü demiyorum, keyifli elbette. Ama programlamayı keşfettikçe, işin asıl zevk noktasında olduğumu fark ettim. Bence bir oyunu tasarlamak, işin en eğlenceli, en zevkli kısmıydı. Ben bunu keşfetmiştm. Bana inanırsanız, gerçekten de öyle. Hem işinizde iyi olacaksanız, hem de ciddi anlamda zevk alırsanız, çok fena paralar kazanırsınız. Ama öncelik şunu söyleyeyim, gerçekten bu iş parayla yapılacak iş değil bana kalırsa. Hani şunu demiyorum, parası gerçekten çok iyi, dilerseniz araştırın ben o konuya girmiyorum. Dediğim şey şu; ne kadar para kazanırsanız kazanın hani milyoner bile olsanız işinizden zevk almanız gerek, zevk almazsanız mutlu olmanız kolay değil, mutlu olmazsanız da zaten o işte güzel eserler çıkarmayı bana kalırsa unutun.

Giriş kısmını uzun tuttum. Şimdi gelişmeyle ilgilenelim biraz. Bakın ben bu şartlarda, kendimi geliştirip, lisede olduğum zaman boyunca yazılımla ilgilendim. C# dili ile. Ciddi anlamda uygulamalar yaptım. Ama ben o düşüncemle kozmos lisesinde olsaydım, ki o zaman öyle bir imkanım yoktu. Emin olun şuan belki çok farklı bir konumda, hatta üniversite açısından büyük bir ihtimalle "Bilgisayar Mühendisliği" bölümünde okuyor olurdum. Çünkü gerçekten o yıllarda hedefliyordum bunu. Sonrasında kültür derslerimin eksikliğinden gidemedim. Bilgisayar hocam bile önermişti bana bunu. Bilgisayar Mühendisliğine gitmemi çokça önerdi. Fakat Matematik dersimin eksikliğinden gideremedim. Bakın İlkokulda gerçekten eğitiminize önem verin ve bu eğlence dolu "Kozmos Yazılım & Teknoloji Lisesi" için elinizden geleni yapın. Zaten başvurular kısa sürede tükeniyormuş ona göre. Ciddi anlamda yoğun ilgi var. Ki bundan çok mutluyum. Ben o liseden gerçekten harika işler yapacak insanlar çıkacağından eminim. Ki aslında lise gibi olacağını da düşünmüyorum. Bakın, lise ne ilkokul gibi, ne de üniversite. İkisinin ortasında. Arafta kalmak denir ya, o kıvamda. Ne çok iyi durumda, ne çok kötü durumdasınız. Ama bana kalırsa bu lise size ciddi anlamda üniversite ortamı sunacak.  Size birkaç resimler sunayım.





Devamına şuradan da ulaşabilirsiniz.

Ciddi anlamda etkilendim, çünkü gerçekten efsane oluşturmuşlar.

Bakın ben size burada Kozmos Lisesini çok fazla överek de anlatabilirdim. Ama bu basite kaçacaktı. Ben size kendi hayatımdan örnek verdim ve bir kısım da size Kozmos'tan bahsettim. Bu işin küçük bir kısmı. Ciddi anlamda zaten ilginiz varsa,

http://kozmoslisesi.com/


adresinden araştırabilirsiniz. Oradan diğer sosyal medya sayfalarına da ulaşabiliyorsunuz zaten. 

NOT: Yaşıma ve durumuma bakmadan, Kozmos Lisesine 19 yaşında giriliyor mu diye de sordum. Maalesef geç kalmışım, hayır ya siz geç kaldınız efendim. Çok bekledim zamanında...

 Neyse bu işin şakası tabi ama, sorduğum kısım gerçek. Ne olursa olsun böyle bir oluşum için size teşekkür ediyorum.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Tercihlerimi Yaparken Zorlanıyorum! Diyorsan...


YGS'yi atlattınız, LYS'yi de atlattınız. Şimdi önünüzde hepsinden daha önemli bir sınav var. Tercih. Evet tercih gerçekten bu ikisinden de önemli bir sınav. Niye mi, çünkü eğer tercihinizi doğru yapmazsanız, okuduğunuz sene boyunca mutsuz olacaksanız. Ben size burada gerçekleri söylüyorum.

Bakın ben Anadolu'da Tarih okuyorum. 3. sınıfa geçtim. Eskişehir'den çok memnunum. Bana kalırsa gerçekten harika bir yer. Ama gelin görün ki, bölümden o kadar da memnun sayılmam. Neden? Çünkü lisede ben Tarih dersinden nefret ederdim. Sevmezdim yani. Yapı olarak umursamaz biriyim ben, Tarihte olan olaylara karşı pek bir merakım yoktu. Neyse işte, sonradan ilk 2 sınıfı bitirdim. En azından bir hedefim oluştu. Bu bölüme göre bir hedef oluşturdum. Nasıl bir hedef bu, onu da açıklayayım. Şimdi bizim bölümde Osmanlıca denilen bir ders var. 2 sene boyunca, her dönem, Osmanlıca dersini gördük sırasıyla. Şöyle ki; Osmanlıca I, Osmanlıca II, Osmanlıca III, Osmanlıca IV.

Ben bu dersleri güzel bir şekilde verdim.  Sonrasında bölümde hedefimi Osmanlıca üzerini kurdum. Üçüncü sınıfta da Osmanlıca dersine ilişkin seçmeli bir ders almayı planlıyorum. En azından bir hedef belirledim yani. Ama bu bölümüme yönelik bir hedef. Çünkü gerçekten insanın içinde, bir yerlerde gerçekten sevdiği bir iş oluyor emin olun. O işi yapmazsanız mutlu olamazsınız. Bana inanın. Eskişehir harika ona diyecek bir şeyim yok. Ama bölümünüz gerçekten çok önemli. Gerçekten tercihte benim gibi "neresi tutarsa orası" diye düşünmeyin. Baktınız bu sene yetmiyor mu, bir sene daha çalışın, bu sizin gerizekalı olduğunuzu göstermez. Aksine kararlı olduğunuzu gösterir. Biraz soru cevap yapalım mı şöyle dediğinizi duyar gibiyim.

"Ya ben bir sene boyunca günlerce ders çalıştım, dershaneye gittim, denemeler çözdüm. Bu sene bir üniversiteye gitmek istiyorum."

Arkadaşlar bakın, üniversite her şey değil yahu. Bundan emin olun. Ben şuan çoğu kişinin olması gereken yer, hani öğrencilerin ağzıyla "Öğrenci Şehri" denilen yerdeyim. Ama mutlu musun diye sorarsan o kadar da mutlu değilim. Çünkü hayalim bu değil benim. Hayalin için geç kalmadın mı derseniz de, emin olun kalmadım. Bakın ben burada 2 senelik bir tecrübe yaşadım. Şuan yeniden YGS'ye hazırlanıyorum. Ardından da LYS. Hayalim bir senarist olmak benim. Yazmayı efsane seven biriyim. Ülkemiz gerçekten özgün, orijinal bir senaryodan yoksun. Ancak kayınçonun yengesine kaydığı saçma sapan aile ahlakını bozan diziler mevcut. O yüzden zaten pek televizyonu açmıyorum. Daha yararlı, daha faydalı işler varken neden insanlara yengesine kaymasını aşılıyorsunuz anlamış değilim.

Konu dışına çıkacağım ama, Kimya şuan çok göz önünde bulunan bir bölüm değil. Halen de öyle olduğunu pek düşünmüyorum. Ama Breaking Bad dizisini bilenler bilir. O diziyi özellikle çıktığı yıllarda izleyen şahıslar, şuan belki de çoğu kimyayla ilgili bir bölüm okuyor olabilir. Ben bundan eminim. Çünkü gerçekten insana Kimya'nın ne kadar keyifli olduğunu aşılıyor. Ben bu diziyi liseye gittiğim yıllar fark edebilseydim. Belki ben de böyle yapacaktım bir ihtimal. Yahut Kimya dersini sevecektim en az. Çünkü Kimya'dan nefret ederdim ben ya. Hayatta sevmezdim, sevemezdim. Çünkü sevdiren bir sistem yoktu.

Neyse konu dışına çıktım ama durumu yeterince pekiştirebilmek için. Bakın öyle ya da böyle, bir hayaliniz vardır.  Hayaliniz olan bölüm, istihdam alanı açısından çok da yeterli olmayabilir. Ne yapacaksanız yani, istihdamı çok yüksek diye para nerede çok diye oraya mı gideceksiniz.

"Benim hayalim Psikoloji bölümü. Ama puanım Hukuk bölümüne de yetiyor ya. Acaba ben onu mu seçsem?"

Ya işte böyle durumda kalırsanız, gerçekten kalbinizden ne geçiyorsa onu seçin. Emin olun bir işte ne kadar para olursa olsun, sizi mutlu etmesi gerek. Zaten Psikoloji okuyorsanız da büyük ihtimalle. Daha çok kalbinizle hareket eden birisiniz. Bir Hukukçu kalbinden ziyade önce aklıyla hareket etmeli. Kendinize, kendi ruhunuza hitap eden bir bölüm seçmelisiniz. İnsanlar bölümünüzü saçma bulabilir, önemli olan sizin tercihiniz ve hayalleriniz. Siz mutluysanız gerisi önemli değil.

"Arkeolog olmak istiyorum ama, istihdam gerçekten ülkede çok kötü durumda."

Bakın bu düşünceyi şöyle düşünelim. Eğer maksadınız çok çalışmadan para kazanabilmek ise Arkeolog olmak pek size uygun değil. Çünkü gerçekten ülke çapında iyi bir çaba sergilemezseniz bu işte de mutlu olamazsınız. Eğer ki ben bu bölümde yaparım, kendimi geliştiririm derseniz okuyun elbette. Dediğim gibi insanlar konuşur.

Son olarak bir de şu düşüncedeki olanlara sesleneyim.

"Ya ben ortam yapmaya gidiyorum. Hangi bölüm olursa olsun."

Gerçekten bunların yıllar sonra ne kadar boş geldiğini göreceksiniz elbette, ortam için okumak gerçekten çok mantıksız. Ortam için gidip 2 yıllık, hiç sevmediğin bir bölümü ya da ortam için gidip 4 yıllık hç sevmediğin bir bölümü okumak cidden mantıklı değil. Ama şöyle, eğer babanızın çok parası varsa, ne kadar harcasanız da bitiremeyeceğiniz bir paranız varsa dilediğiniz gibi okuyun. Ona bir şey diyemem tabi sizin tercihiniz. Ama bu da gerçekten bir elin parmağını geçmez. O yüzden siz bence gerçekten mutlu olacağınız bir şehir ve mutlu olacağınız bölüme gidin. Hayat sizin, dilediğiniz gibi yaşayın.

Tercihleriniz her zaman sizi mutlu eder umarım. Elinizden geleni yapın.