son 30 günde en çok ne okundu?

28 Kasım 2022 Pazartesi

yağmurda şemsiye açan mısın yoksa ıslanan mı?



şimdi elbette ki yağmurun yağış hızına göre bu durum değişiklik gösterir. bahsettiğim sağanak yağmur altında şemsiye açmak ya da açmamak durumu değil. bahsettiğim durum, hani böyle ıslatsa da, sırılsıklam yapmayacak yağmurlar altında şemsiye açıp-açmama durumu. tabii bir de buna mecazi anlamda da değineceğim. 

kendi adıma cevap vereceğim, yağmur çok hızlı olmadıkça değil şemsiye açmak, kapüşon bile kullanmayı tercih etmem. yağmurda ıslanmak da biraz keyif meselesi, zevk meselesi, hatta şans meselesi. evet, şans meselesi. her yağan yağmurda şemsiye açanları pek şanssız görüyorum. zira yağmur da bizler için. bazen ıslanmak gerekir diye düşünüyorum. bazı yağmurlarda ıslanmalı insan, ıslatılabilmeli bazı yağmurlar tarafından. her yağmurda şemsiye açılmasını şöyle yorumluyorum; "hiçbir zorluğa gelememe durumu." elbette istisnalar hariç, gerçekten önemli bir ziyaret, buluşma durumu olabilir, üstüne dikkat etmek istersin doğal olarak. ancak bu ve benzeri durumlar dışında yağmurdan bu kadar saklanmayı da ben yağmura karşı saygısızlık olarak görüyorum. belki bazı insanlar bu düşüncemi "bu kadar ince düşünme" diye geçiştirecekler, ancak ben yağmurda ıslanmanın oldukça doğal, norma uygun, olağan bir durum olarak görüyorum.

yukarıda da belirttiğim üzere, benim asıl norm dışı bulduğum durum, her yağmurda şemsiye açmak. yağmur başlı başına standart, olağan bir doğa olayı iken, yağmurdan ıslanmak, hatta yer yer sırılsıklam olmak, neden çokça tuhaf karşılanıyor anlayabilmiş değilim. sırılsıklam olmak evet sağlık açısından çok da iyi bir durum olmayabilir, ama olur, aniden yağmura yakalanır, sırılsıklam olabiliriz. yanımızda hep şemsiye bulunduramayız sonuçta. yağmurda ıslanmanın keyfine varmalı, hayattaki bir çok durumdan keyfe varmak gibi.

şimdi de biraz mecazi anlamda, her yağmurda şemsiye açanlardan bahsetmek istiyorum. nedir bu yağmurda şemsiye açmanın mecazı; her kötü duruma karşı, bir kaçma arzusu, bir negatifleşme hali. bu tür insanlar maalesef ki, hiç beklemeksizin, gardını almak adına, hemencecik şemsiye açarlar. nasıl açarlar şemsiyeyi?

hile yaparlar, hile ile o durumdan sıyrılmaya kurtulmaya çalışırlar. velev ki bu yağmurdan hile şemsiyesiyle kurtulamadılar, o zaman da hemen farklı yollara başvururlar. örnek vermek gerekirse, yapılacak bir iş üzerinden düşünelim. bir işi yapabilecek 2 kişi var. örneğin o iş a kişisine ait, ancak a kişisi o işten kurtulmaya çabalamak adına, kendisini "gerizekalı" gibi lanse ederek, işini b kişisine yüklemeye çalışıyor. hayatın birçok alanında bu ve bunun gibi a kişilerini görmeniz mümkün. yolda yürürken, herhangi bir alışveriş kuyruğunda ve daha birçok yerde bu gibi insanları görmeniz mümkün.

işte bu tam olarak yağmurda şemsiye açma durumu. ancak bazı insanlar da vardır ki şemsiyeyi ne zaman açacaklarını bilmezler ya da hiç şemsiye açmazlar. o kadar şemsiye açmazlar ki, artık bu yağan yağmurlar adeta bir sağanak gibi üzerine gelir. hangi şemsiyeyi açmaya çalışırsa çalışsın zorlanacaktır, iş işten geçmiştir. hayatın zorluklarından sırılsıklam olmuş b kişisi intiharın eşiğine gelmiş bile olabilir artık.

nedir bunun çözümü, nasıl daha doğru şekilde yağmurda yürüyebiliriz? ya herkes kendi yağmurunda ıslanıp, o durumdan keyif çıkarmaya çalışacak ya da ortada bir şemsiye açılacak ise, herkes aynı şemsiyenin altında olacak ki, şemsiyesiz olan kişiler sağanak yağmur altında kalmasın.

güzel yağmurlar altında, yürüyebilmek dileğiyle.


24 Kasım 2022 Perşembe

insanlar arasında yaşam sürmenin ızdırap oluşuna dairdir

 



insan topluluğu olarak yerleşik hayata çokça alışmamızı doğru bulmuyorum, insanlar ile yerleşik hayat içerisinde çokça etkileşime girmek, bizi diğer insanlara karşı beklenti içerisinde bulunmaya itiyor. bu beklentiyi her anlamda düşünebilirsiniz. zira bir insana güvenebiliyorsunuz, dost olarak, ancak sonrasında o beklentiniz karşılanmayınca hayal kırıklığı oluşuyor. her insandan ayrı ayrı hayal kırıklığı topluyorsunuz, birinden güveniniz kırılıyor, bir başkasına karşı güzel şeyler hissediyorsunuz, karşılığı istediğiniz gibi çıkmayınca bir hayal kırıklığı daha.

insanlarla YERLEŞİK HAYAT İÇERİSİNDE çokça iletişimde kalmak hayal kırıklığı koleksiyonuna sahip olmamızı sağlıyor. toplum içerisinde birçok insanın ortak noktasıdır bu hayal kırıklığı koleksiyonu. peki bu hayal kırıklığı koleksiyonundan nasıl kurtuluruz?

beklenti içerisine girmemek gerek, bir insana herhangi bir anlamda beklenti içerisine girmemek gerekiyor. gerek güven, gerek dostluk, gerekse sevgi veyahut aklınıza her ne geliyorsa. her ne konu geliyorsa, o konuda karşınızdaki insana HADDİNDEN fazla GEREKTİĞİNDEN fazla, OLMASI GEREKENDEN fazla güvenmemelisiniz. bunun en büyük çözümü budur.

ki aslında bunun da en büyük sebebi başta da belirttiğim üzere YERLEŞİK HAYATA ÇOK FAZLA YERLEŞMEKTEN. kendi içimizde biraz biraz mağara yaşantısı bulundurmamız gerek. mağara yaşantısından kastım da şu, kendinizle yetinmeye çalışın. başkasına ihtiyaç duymayın. her işinizi başkasına ihtiyaç duymadan kendi yönteminiz ile çözmeye çalışın. bu sayede başkasına ihtiyaç duymaz, başka birisine gereksinim duymazsınız. bu size ne sağlar peki. hayatınızda çokça önemli bir yere sahip biri var diyelim. hayatınızın birçok anlamında yaşantınızı kolaylaştıran biri. o bir an gittiğinde hayatınız ne olacak. IZDIRABA DÖNECEK. 

einstein bey ne diyor bakalım:

"Mutlu olmak istiyorsan bir amaca bağlan, insanlara ya da eşyalara değil.”

amacın olacak ya işte, çözüm bu, mutluluk bu, ızdırabınızın oluşmamasının en doğru çözümlerinden biri bu. bağlılığınız insanlara olmayacak, ya da herhangi bir nesneye olmayacak. amacınız olacak ya, sadece amaç. kendiniz, kendiniz ile yaşama ayak uydurun. yerleşik hayata çok da ayak uydurmayın. bırakın yerleşik hayat size göre şekil alsın.



22 Kasım 2022 Salı

neden çarmıha gerilirsiniz? çarmıha gerilmek neyin belirtisi?


çarmıha gerilmek, bir yerlere çivilinmek, herkesin görebileceği bir yere doğru asılı şekilde çarmıhlanmak. bu cümlelerin artış hızı, toplumun anlayışsızlığı ile eş orandadır.

nedir peki yani, ne olunur çarmıha gerilince? çoğu kişinin aklına gelen duruma benzer bir şey söyleyeceğim aslında. taşlanırsınız, toplum sizi taşlar. sizin anlayış halinize erişemediği için sizi taşlar, ama bir şeyin istemsizce farkındadırlar diye düşünüyorum. çarmıhlanan kişi bir şekilde toplumda herkesin görebileceği yerde, örnek yerinde ise o kadar yüksektedir ki göğe doğru uzatmaları gerekir. bu ne demek oluyor söyleyeyim, biz sana erişemiyoruz, seninle eşit değiliz, seni yukarı kaldırmamız gerek, seni yukarı kaldırıp sergileyelim ki, tüm toplum, tüm insanlık eşit olmadığımıza, seni anlayamadığımıza şahit olsun. "SEN BİZDEN ÜSTÜNSÜN, BİZ BUNUN FARKINDAYIZ, ANCAK BİZ SENIN ANLAYIŞ SEVİYENE ERİŞEMEYİZ." demek, çarmıha germenin anlamını oluşturur. aslında çarmıha gerilen kişi de bu sebeple, bu durumun farkındadır. "bu insanlar beni anlamıyorlar, beni anlamamayı da beni çivileyerek gösteriyorlar."

elbette ki günümüz şartlarına göre çokça ilkel bir yöntem. yani günümüz şartlarında elbette ki çarmıh pek de uygulanabilecek bir yöntem değil. ancak mecazi anlamda, toplumdan dışlanan, topluma ayak uyduramayan insanlar için, ben "çarmıha gerilme" tabirini çokça hoş ve cazip buluyorum. çarmıha gerilmek netice olarak çok kötü ancak bir o kadar da gururlu bir durumdur. hem de yaşıyor olduğunuz toplum yüzünü her sabah cahillik ile yıkıyorsa, o toplumda çarmıha gerilmek çok gururlu bir sonuçtur. 

sonuç olarak konuyu toplayacak olursam, çarmıha gerilmek, istisnalar haricinde, toplumun sizi yüceltmesinin bir sonucudur. toplum yücelttiği kişiyi çarmıha gererek tepkisini bu şekilde ortaya koymayı başardığını zannetmekte. 

cahillerden oluşan bir toplumda, çarmıha gerilmek onurlu bir eylemdir.



7 Kasım 2022 Pazartesi

BEYİNDEKİ AKIŞKANLIKLAR vol1: arzularımıza ulaşmak için hazır mıyız?


peki ya tüm arzularımızın gerçekleştiği, amaçlarımızın tükendiği bir evrende yaşıyor olsak?

yoksa bizi hayatta yaşam çabasına sürükleyen, ölümü unutturan güç, arzularımızı gerçekleştirmeye dayandığımız düşüncelerimiz mi?

şu iki soruyu yazıp bıraktığım bir yazı, bu iki soruyu bugün yani 7 Kasım 2022 günü sabah saatlerinde yazdım. gözlerim uyku dolu bir haldeyken. 

tüm arzularımıza, hemen ilk fırsatta ulaşabildiğimiz bir hayat düşünelim, çaba sarf etmek sizin yahut ilk çabamızda ulaşabildiğimiz arzularımız. yaşamımızın bu döngüde ilerlediğini varsayalım. örneklendirme yolu ile konuya devam etmek gerekirse;

tüm insanlığın hemencecik, direkt olarak ilk aklında olan mesleği yaptığı bir evren düşünelim. ilk verilen kararlar sizce de her zaman doğru olan kararlar mıdır? bazen, hayatımızdaki çokça arzuladığımız olguların meydana gelmesi, bizi tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratmakta. ben hatta şöyle düşünüyorum ki, bazen bu tür durumların, evrenden verilen bir mesaj olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum. evren adeta bizimle konuşma 1çabası içerisine giriyor. "bu isteğin, senin hayatını güzelleştirmeyecek, sana bir seçenek sunuyorum, eğer vazgeçersen, daha güzel bir hayat seni beklemekte." bazılarımız evrenin bu konuşmasını hissedip vazgeçme yolu ile hayatını güzelleştirme adına bir çaba içerisine giriyor. emin olun ki, bir gayet, çaba, arzu hali mevcut olduğunda, o olgu da bizim için güzel ise, bir şekilde ona ulaşıyoruz, belki hemen, belki de birtakım dersler çıkararak. hemen ulaşılan arzuların lezzetinin büyüklüğüne inanan birisi hiç olmadım. aksine yorgunken yenen yemeğin, yorgunken yapılan uykunun daha lezzetli olduğunu düşünürüm. bunu sizler de hayatınızla karşılaştırabilirsiniz hatta. bir arzu ne kadar zorluk içerisinde kazanılıyorsa, o kadar daha çok değerli hale geliyor. beynimizin onu daha değerli durumda algıladığını düşünüyorum. ben kendi hayatımda da bu durumu istisnalar haricinde yaparım. kolayca ulaştığım arzularımın benim için çok da değeri kalmıyor açıkçası. zira o benim için belli bir ders çıkarılan arzu değil, örnek vermek gerekirse, yine lezzet konusundan örnek vereyim. şahsen ben tok durumdayken pek de yemek yemek istemem, zira pek de yiyemem. yorulmamışım, e yemek de yemişim, neden hemen hazır olan bir yemeğe sadece hazır diye oturup lezzetli bir şekilde yiyeyim ki. aç değilim. onun için hazır değilim. işte asıl nokta tam da burada saklı, hazır olmak.

hazır olmak nedir biraz buna değinmek istiyorum. içimizde bir arzumuza dair çokça büyük istek hali mevcut. peki, bu isteğimize göre içimizde de bir hazırlık hali mevcut mu? bu bahsettiğim hazırlık, arzumuzu kazanmaya dair yapacağımız çaba değil kesinlikle, elbette ki o en önemli etkenlerden biri. ancak bu arzuya ulaştığımızda hayatımızın kontrolünü yine aynı düzende sağlama yetisinde mi olacağız? o arzuyu elde etme layığında mıyız? çünkü arzu edilen bir durumu birçok kişi arzu edebilir öyle değil mi? önemli olan kimin ne kadar çaba gösterdiği, ne kadar istediği, ne kadar hazır olduğudur. eğer ki o durumda hazır değilsek, evrenden de bize o durumu vermesini çok da beklemeyelim. kendimizi arzuladığımız şeye o kadar hazır durumda getirmeliyiz ki, adeta evren de onu bize ait görmeli, bize sunmalı. bu sebeple arzu ettiğimiz şeye gerçek manada hazır olmamız gerekiyor. enerjinin gücüne çokça inanan biri olarak, bu duruma da çokça inanıyorum. çabamız var ise, gerçekten istiyorsak ve o duruma da hazır isek, o zaman evren de gerekli olanı sağlayacaktır. işte tam da burada, hazır olduğumuzda, arzuladığımız şeye kavuştuğumuz an, o anki sevinç tam olarak fotoğraflanmaya değer. o anı fotoğraflayın ve bir yerlerde anı olarak bulundurun, bu da küçük bir not olsun buna dair.

hazır olmadan da hazır olan bir yemeğin bize pek bir faydası olacağını düşünmüyorum. yukarıda da belirttiğim üzere, istisnalar mevcuttur, ki her durumda, her yaşantıda istisnalar mevcuttur. ancak evren daima, bizi durumlara karşı hazır görmek ister. velev ki hazır değiliz, velev ki çok istedik ve hazır olmadan o durum gerçekleşti. işte o zaman da mutsuz olmamak için elimizden geleni yapmamız gerekir, zira evren ile pek de zıtlaşmamak gerekir. bazen o kadar çok zorluklar karşınıza çıkarır ki, o zorlukların her biri aslında birer mesajdan ibarettir. mesajı okuyup, algıladıysanız harika, ancak okuyup, anlamanıza rağmen, anlamazlıktan geldiğinizde durumlar pek de iyiye gitmeyebilir. arzularımıza hazır olabildiğimiz, mutlu, güzel günler diliyorum. 


3 Kasım 2022 Perşembe

aydın olmanın yaşanılan coğrafyaya göre beliren ruhtaki zararları

 




aydın olmak muazzam bir şey mi bilemiyorum, bunun üzerine ayrıca düşünülmesi gerek diye düşünüyorum. ancak aydın olmak yaşanılan coğrafyaya göre zorluklar içeriyor.

1. sıfat Işık alan, ışıklı, aydınlık:
      Aydın bir oda.

2. sıfat Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel:
      "Akşam gazetesi, yurt aydınlarıyla konuşarak bizde niçin yazar yetişmediğinin sebeplerini araştırdı." - Orhan Veli Kanık

3. sıfat Kolayca anlaşılacak kadar açık, vazıh (söz veya yazı).

peki yaşadığımız ülkeyi göz önüne aldığımızda, ülkemizi sözlüğündeki ikinci anlamı karşılacak insan sayısı sizce ne kadar? 

şimdi varsayım üzerine, bulunduğunuz coğrafyadaki toplulukları, çoğunluktan azınlığa doğru sıraladığımızı düşünelim. öncelikle ilk sırada toplum geliyor, evet, düz toplum. her zaman, her fırsatta dile getirdiğim, kendini tanımayıp, yalnızca toplumun parçasını oluşturup birey olmayan kişiler. bu kısma yüzde 60 diyelim. 

kilit nokta, ikinci sırada ise toplumun ne yazık ki örnek olarak gördüğü, belli bir bilgi birikim seviyesinde olup, ancak bilgi birikimini yalnızca kendi doğruları üzerinden değerlendiren, söz konusu başka bireylerin arzu ve mutlulukları olunca, bu hususta herhangi bir desteği bulunmayan, hatta yönetim sınıfında olduklarında çok daha büyük ilerlemelerin önüne geçebilecek bir, yaklaşık yüzde 30'u oluşturan bir kitle. bu kitlenin yaptığı tam olarak kendi doğrularını insanlara aşılayabilmek, bunu özellikle vurgulamak isterim, "kendi doğruları". gerçek manada doğru olup olmadığının hiçbir önemi yok. tabii bununla da bitmiyor, bu kesin her konuyu kendi istediği şekilde, kendi anlamak istediği şekilde anlayıp, yorumlama yapıyor. maalesef ki bu kitle her ne kadar bazı konularda bir şekilde insanları iyi manada yönlendirebilse de, bu kitlede de genelekten beslenme durumu mevcut olduğundan, yine yaşanılan coğrafyanın güncel hale gelmesinde pek de fayda sağlamayacak bir kesim olmaktadır. 

şimdi de sırada son olarak, konunun temeli olan ve bulunulan coğrafyada yüzde 10'u oluşturan aydın kesime gelelim. aydın insanların, aydın bireylerin farklılıkları nedir, okurlar, öğrenirler, okuyup öğrendiklerini yaşamlarına uygularlar, güzel bir insan olabilme çabası içerisine girerler. yani özetle, en özeti ülkemiz sözlüğünde yukarıda yazılmakta olduğu şekliyle kabul edilebilir.

peki örnek vermek gerekirse, siz bir aydın olsanız, toplumun yüzde 60'lık bir kesmi, maalesef ki bilgiyi, kendi doğruları için kullanmakta olan yüzde 30'luk kesme tabi olan bir coğrafyada yaşamayı tercih eder misiniz? bunu daha da açmak istiyorum, aydın olmak, doğru bildiğini açık açık yapabilme yürekliliğidir. doğruyu söyleyebilme yetisi, özgüveni içinde barındırır. coğrafyanın yüzde 90'ı bu durum içerisindeki döngüde aynı şekilde yüzyıllar boyu yaşama devam ettiği ve kendini güncelleyemediği sürece, bu yüzde 10'luk kesim nasıl mutlu olabilir? nasıl tatmin olabilir? nasıl huzursuz olmaksızın yaşayabilir? 

böyle bir coğrafya içerisinde değil aydın olmak, birey olmak dahi o kadar zorlaşıyor ki; kendini tanımak, olmak istediğin gibi yaşamak, görünmek istediğin gibi giyinmek vesaire vesaire. böyle bir toplum içerisinde birey olmak dahi zor durumdayken, aydın olmak nasıl zor olmasın, yaşanılan coğrafyadaki aydınların beyin göçü yapmasının da temel nedeni aslında aydınca yaşayamamak değil midir? neden bu ruh hastalığı içinde yaşama çabası içinde bulunsunlar ki?

sizler diyelim ki a ülkesindesiniz, bir aydın olmayı da geçtim bireysiniz. kendinizi hemen hemen her anlamda tanıyor, biliyor, yaptığınız eylemleri anlamlandırabiliyorsunuz. elinizde fırsat var ise neden daha iyi imkanlara sahip olan b ülkesine gitmek istemezsiniz ki değil mi? bir birey olarak dahi bunun bilincinde olup, b ülkesine beyin göçü yapmak istersiniz muhtemelen. birey bu durumdayken a ülkesindeki aydın ve kendini tanıyan, bilen, mutlu olmayı amaçlayan, güzelliği amaçlayan azınlık kitlesinin b ülkesine beyin göçü yapmaması içten bile değildir.

peki ya beyin göçü yapmayıp, a ülkesinde kaldığında durum ne olur?

elbette ki yalnızlaşıyor, ülkede bireyler dahi yalnız durumdayken, entelektüel olan aydın insanlar nasıl yalnızlaşmasın? bir kere düşünce sistemi olarak hep dar pencereden bakan insanlarla aynı ülkeyi paylaşmaktan muzdaripler yani. psikolojik anlamda kendilerini sürekli yalnızlıklarından dolayı, toplumun diğer üyelerine kıyasla problemli bile hissedebiliyorlar. yani bu her bireyde ya da aydın kitlede olacak diye bir şey yok. ama gerçekten coğrafya olarak oldukça kendine kıyasla kötü bir yerde ise, işte o zaman kendisini toplum kıyasına göre, hastalıklı olarak değerlendirebilir diye düşünüyorum. eminim ki psikiyatristler ve psikologların hastaları arasında ülkemizin aydınlık yüzleri çokça mevcuttur. bu insanlar neden böyle yerlerde bulunuyor derseniz, bana kalırsa bunun en iyi cevabı da, kendilerini yalnız hissetmeyecekleri yerde olmaları diyebilirim. zira psikiyatristler ve psikologlar bir şekilde bizim toplum dışı eylemlerimizi, çok emin olmadan da istisnalar haricinde doğal karşılıyorlar bu da pek tabii güven hissi sağlıyor.

konuya devam ediyorum, a ülkesindeki aydın insan, aynı coğrafyada hayatını devam ettirmeye çalıştıkça ruhu daralacak, yaşamak eylemi zor gelecek, zira hayattan keyif alamıyor durumda olacak, hayattan mutluluk ihtiyacını karşılayamıyor olacak. bu insanı intihar eylemine kadar dahi sürekleyebilecek bir durum. bu yüzden aydın insanların farklı ülkeye, coğrafyaya gitmelerini çok doğru buluyorum. zira diğer türlü bunun sonu intihar, bunun sonu boşa kürek çekme.

aydın olmak zordur, hem de a ülkesinde yaşamaktaysanız. daha güzel coğrafyalarda, daha entelektüel bireylerle yaşayabilmek dileğiyle.