son 30 günde en çok ne okundu?

15 Mayıs 2020 Cuma

olan bitene geniş açıdan bakabilme FELSEFESİ



"herkes her konuda kendince, kendi bakış açısına göre haklıdır. aslında menfaat dediğimiz şey kişinin kendi açısından haklılığı ile de bağlantılı bir durumdur.

bizim burada yapmamız gereken en kaliteli düşünce şu olabilmektedir. olan bitene, her ne olursa olsun geniş açıdan bakabilmek gerek. elbette ki kabullenemeyeceğimiz durumlar olabilir zaten bu bizim vicdani yanımızdan ileri gelir. istisnaları bu duruma dahil etmiyorum."



ben bu yazıma normal şartlar içerisinde, uzun bir süreç öncesinde başlamıştım. tam olarak tarihini bilmiyorum, emin değilim ama geçtiğimiz yılın ilk zamanları olabilir veya orta süreçleri, hiç emin değilim. şu üstteki kısmı yazıp öylece bırakmıştım. öylece bırakmıştım çünkü emindim, zamanı değildi. yani hissetmiştim. zamanı bugünmüş demek ki. neyse.

"olan bitene geniş açıdan bakabilme" felsefesine gerçekten anlama yolunda olursak, bu bile bizi birçok adım ileriye götürecektir. bu yüzyıl içerisinde adeta yılları sıra sıra atlayabiliriz bu sayede. zaten bu hayattaki birçok kavganın, anlaşmazlığın, savaşın ve aklınıza gelebilecek her türlü eylemin sebebi de bu felsefeyi fark edememiş durumda olmak. bu felsefeyi ilk olarak fark etmemiz gerekiyor.

olan bitene geniş açıdan bakabilme felsefesi, aslında herkesin birtakım eylemlerini, belli nedenlerle yaptığını anlamamız gerektiğini bize söylüyor.

şöyle ki:

bir insanı iyi veya kötü olarak beynimizde anlamlandırmak için onun da birtakım kötü veya iyi olarak anlamlandırılan eylemler meydana getirmesi gerekiyor. peki bu meydana getirdiği eylemin aslında onun çocukluğunda, gerek çevresinde gerek de ailesinde yaşamış olduğu olaylarla bir ilgisi yok mudur? ben bu konuda uzman değilim, sadece kendi yorumumu ortaya koyuyorum. bana kalırsa kötü tanımlanan eylemin de iyi tanımlanan eylemin de arka planında kişinin geçmiş hayatındaki etkenler çok fazla. hem de düşündüğümüzden de fazladır emin olabilirsiniz.

yani aslında onun yaşadığı hayatı, koşulları, çevreyi anlamlandırabilirsek, yaptığı eylemi de ona dair bir anlam bütünlüğüne kavuşturabiliriz. yani iyi bir eylem yaptığı takdirde bunun sorumlusu kişinin kendisi artı geçmişi olduğu gibi kötü bir eylem yaptığı takdirde de bunun sorumlusu kişinin kendisi artı geçmişi oluyor.

yani bir şahsiyeti iyi veya kötü şahsiyet olarak nitelendirirken, aslında burada arkasındaki geçmişini de hesaba katmamız gerekiyor. burada kesinlikle kötü eylemi destekliyor olduğum anlaşılmasın. genel olarak her eylemin arkasında, eylemi yapan failin, kendine dair birtakım sebeplerinin oluşmasında, bu şahsın geçmişindeki nedenler olduğunu söylemeye çalışıyorum.


olan bitene geniş açıdan bakabilme felsefesi de aynen budur işte. bunu anlayabilmektir. bir failden iyi bir eylem gördüğümüz takdirde, bunun sorumlusunun kendisi artı arkasındaki geçmişi olduğu anlamış olduğumuz gibi, bir failden kötü bir eylem gördüğümüz takdirde de, bunun sorumlusunun kendisi artı arkasındaki geçmişi olduğu gerçeğini fark edebilmemiz gerek. işte o zaman kötü olarak nitelendirdiğimiz eylemlerin sebebini bu felsefe ile anlayıp, onları aza indirmek için çabalıyor olabiliriz. 

13 Mayıs 2020 Çarşamba

bilginin hazzı, bilgi hazzı fetişi




BURADA BİR TARİH YAZMIYORUM.

fakat esasında, direkt olarak bakılacak olursa burada bir tarih yazıyorum. çünkü zaten genel olarak tarih bu. zaman içerisinde yaptıklarımız. bizim hayatlarımız, eylemlerimiz ve özet olarak biziz TARİH. üniversitede yaklaşık iki buçuk yıl TARİH bölümünde eğitim sahibi olmuş biri olarak beyan etmiyorum bunu, yalnızca doğruları söylüyorum. TARİH böyle büyükçe kapsamlı alandan ibaret. 'ben TARİH biliyorum, Tarih anlıyorum' diye çıkışan kişi bu sebeple kısmen doğru kısmen yalan söylüyor olabilir. Ya da işin bu noktasına hiç dokunmadan neyin tarihini bildiğini sorabiliriz. gayet doğruları söylüyor olabilir. karşıdaki hemence yalan ile itham etmek hoş olmaz.

konun özüne dönecek olursam, ben her ne kadar burada bir tarih yazmadığımı belirtsem de işin doğrusu burada bir tarih yazıyorum. siz de burada yazılan tarihi muhtemelen görüntüleyen birkaç kişi olarak bu tarihi ilk gören şahıslar olarak tarih yazıyorsunuz. günün birinde bizi tarih olarak yazacak olanlar da ayrıca tarih yazmış olacaklar. yani aslında tarih yazmak başlı başına bir paradoks olmuyor. burada eğer daha önce yapılmamışsa, 'TARİH YAZMA PARADOKSUNU" keşfetmiş oluyoruz. her ne kadar tarih yazmasak da tarihin yazılıyor olma paradoksu. her ne ise. konunun özüne henüz dönemedik.

bugün buraya "YENİ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM" bir fetiş akımı katmak için buradayım. belki de yeni değildir bilemiyorum benim bunu keşfetmemiş olmam yeni olduğu anlamına gelmez. bir keşif birçok insan tarafından farklı zaman dilimlerinde gerçekleşebilir. o yüzden kesinlikle bu konu hakkında kesin bir ifade vermek istemiyorum ancak, yine başta da belirttiğim gibi, "YENİ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM" bir fetiş akımını size sunmak istiyorum. bu akım şöyle ki:

örneğin "size bilimsel veri sunan bir kitap, bir ansiklopedi veya bunlardan bağımsız bir sözlük okuyorsunuz. bu okuduğunuz bilimsel veri kitabı veya ansiklopedideki yeni veri, ya da okuduğunuz sözlükteki her yeni kelime(bknz. ben) sizin beyninizdeki bir takım organları okşuyor, bu size HAZ veriyor" diye varsayalım.

tam olarak buradaki haz veren şey bize yeni bir fetiş sunuyor. dediğim gibi eğer daha öncesinde böyle bir fetiş meydanda yoksa burada yepyeni bir fetiş keşfini sağlıyor olmakla beraber, ek olarak bu fetişe bir isim arıyorum. yani evet, kendi adıma, "BİLGİ BANA HAZ VERİYOR." diyebilirim ya da "HER YENİ BİLGİ BENİM BEYNİMİN BİRTAKIM ORGANLARINI OKŞUYOR" diyebilirim. ancak maalesef ki şuan buna bir isim sunamam. eğer sizin bir isim öneriniz olursa bunu belirtebilirsiniz ve eminim ki bu, bu yazıyı okuyan herhangi birinde de vardır. zaten dediğim gibi ben burada yepyeni bir şey bulmuyorum yalnızca bir keşif. en basit yoldan anlatmak gerekirse yer çekimi kanunu icat edilmiyor, böyle bir kanun olduğu keşfediliyor. benim burada yaptığım da tam olarak buna eşdeğer. elbette ki bundan haz alan insanlar var, sadece bu, benim eriştiğim verilere göre henüz kanıtlanmış değil. 

aynı zamanda özellikle belirtmek isterim ki sapyoseksüellik kesinlikle böyle bir şey değil. sapyoseksüellik karşı cinsiyetteki bir beyne aşık olmak, oradaki zekayı sevmek anlamına geliyor. benim burada bahsettiğim ise, bundan bağımsız olarak direkt olarak bilgiyi, veriyi sevmek anlamına geliyor. herhangi bir cinsel bağlantısı da yok yalnızca haz veren bir fetiş o kadar.

BİLGİ HAZZI FETİŞİ. yani en azından benim deyimimle.

keşke her insanda olsa değil mi?

8 Mayıs 2020 Cuma

bir ses nasıl çıkarılır?




bu yazımda özverili biçimde, yukarıda bulunan fotoğrafı yorumlayacağım, tek yapacağım bu olacak. bir sesin nasıl çıkarılabileceğine dair seçeneklerde bulunacağım. sizce yukarıda bulunan kadın şahsi olarak bir ses çıkarabilir mi? arkasında bulunan erkek şahıstan -FİZİKİ- manada güçlü ise bunu bir şekilde yapabilir. -FİZİKİ- manada güçlü ise, şahsi olarak bunu yapabilir. 

peki sizce bulunduğumuz çağ için şahsiyet meselesi ne kadar önemli? burada belirtmiş olduğum şahsiyet kısmı, birçok insanda bulunmayan şahsiyet anlamında değil elbette. burada belirtmiş olduğum şahsiyet meselesi bireyin, eylemi bizzat kendisinin gerçekleştirebilmesi manasında. yani yukarıdaki fotoğraftan ilerleyecek olursak eğer, -FİZİKİ- manada kadın birtakım hareketlerde bulunur, erkeğin bu lanet olası eyleminden kurtulur, çığlık atar, kaçmaya başlar, birilerine haber verir vs vs.

soruya yeniden dönmek istiyorum. bulunduğumuz çağ için şahsiyet meselesi ne kadar önemli? teknolojinin bize sağladığı pozitif araçlar neticesinde her insan ayrı ayrı - birey birey olarak birden fazla ses çıkarabilir. evet belki teknolojinin bu denli gelişmemiş olmadığı bir çağda bu kadının -FİZİKİ- manada daha çok güçlü olması gerekirdi. hatta teknoloji gelişmemiş olmasa muhtemelen bu fotoğrafa da erişim sağlayamayacaktım/sağlayamayacaktık. ancak görüyoruz, yaşıyoruz, uyguluyoruz ki teknoloji muazzam bir ilerleyiş halinde. durmuyor, daima ilerliyor. 

bu fotoğraf yalnızca bir temsil, evet. ancak hayatlarımızda da bu ve benzeri olaylar yok mu? bir kadının ağzı kapalı, bir kadın şiddete uğruyor, bir kadın tacize uğruyor ve bunun farkında olarak herhangi bir ses çıkartıyor muyuz? burada fotoğrafa dair yorum yaptığım için kadın diyerek belirttim. burada roller tam tersi de olabilir. bir erkeğin de ağzı kapalı olabilir. bir erkek de şiddete uğruyor olabilir ve tacize uğruyor olabilir. ki her ikisi de oluyor, her ikisi de yaşanıyor. 

ama peki biz ne yapıyoruz?

sizce bu kadın nasıl ses çıkartabilir ya da ses çıkartabilir mi?

bu kadının şahsi manada ses çıkarmasını beklemeli miyiz yoksa sesimizi ona mı vermeliyiz? sizce gerçekten bulunduğumuz çağ için buradaki kadının ses çıkarmasını beklemek mi gerekiyor? ya da ona ses olmak mı?

başta belirtmiştim. buradaki kadın fiziki yolla da kurtulabilir, eğer birtakım fiziki güce sahip ise. ancak kendisi, yalnızca tek, şahsi olarak bizler kadar, yani toplum olarak ses çıkarabilir mi?

bu fotoğraf yalnızca bir temsil, hayır. HAYIR değil işte. çevremizde bu fotoğrafın boyut değiştirmiş hali var. hemen hemen birçoğumuz bu tür fotoğrafları görüyoruz, bu tür fotoğrafların sesini duyuyoruz. bu fotoğrafa bakıp geçmek bu kadar kolay olmamalı öyle değil mi? en azından bu fotoğrafa, yani evet nesnel açıdan bu fotoğraf bir temsil. ama realist bir bakış açısı ile olayı gözlemlediğimizde bu fotoğraf bize gerçek olayları sanatsal biçimde yansıtıyor, sadece bu. fotoğraf birtakım uykulardan uyandırmaya çalışıyor.

bu fotoğraf ses çıkartarak, aslında ses çıkarılmasını istiyor. fotoğraftaki kadının, farklı fotoğraftaki kadınların. ve fotoğrafı gören, fotoğrafı duyan bizlerin bir ses çıkarmasını istiyor. sizlere bir sesin nasıl çıkarılacağını söyleyemem, kusura bakmayın. ancak sizlere bir sesin ne zaman çıkarılması gerektiğini söyleyebilirim.

o kadının fiziki bir çaba göstermesini beklememize gerek yok. çünkü her şey geç olabilir. çünkü bazı seslerin 'çıkması' gerektiği zamanlar vardır, eğer o ses zamanında çıkmazsa, bazı kadınlar için gecikmiş olacağız. sesi insanı biçimde, her ne şekilde çıkarabiliyorsan çıkart, yeter ki umut ol. yeter ki sesin umut olsun, sesini çıkaramayan kadınlara, çocuklara, erkeklere, insanlara ve diğer tüm canlılara.

bir ses çıkar, lütfen.