son 30 günde en çok ne okundu?

25 Haziran 2022 Cumartesi

CEMAL SÜREYA, ÜSTÜ KALSIN diyerek bize ne anlatmak istedi?




birbirinden değerli ve harika okuyucularıma güzellikler diliyorum.

bu yazının başlığını 11 Aralık 2019 tarihinde yazıp bırakmışım. hep doğru anı bekledim. Aradan aradan yaklaşık olarak 2.5 yıl geçti ve işte artık sanırım doğru zaman geldi.

şimdi cemal süreya'nın malum şiirine ait dizeleri ilk olarak ekleyeyim.

"Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte. 

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir... 

Üstü kalsın..."

cemal süreya sizce bu dizelerle neyi aktarmak ve anlatmak istedi, buna dair beynimin içindeki organlarla tartışma içerisine girip farklı sonuçlar çıkarmaya çabalayacağım.

Düz bir mantıkla okuyacak olursam eğer, sıra sıra ilerleyeceğim.

"Ölüyorum Tanrım
Bu da oldu işte."

şimdi burada yer almakta olan "da" sözcüğü, aslında çoğumuzun hayatında var olmakta olan bir "da" sözcüğü. Hatta direkt şöyle bakalım "bu da". 

benim buradan çıkardığım anlam, muhtemelen sıkıntılı bir hayat sürecinden sonra ölüme yaklaştığı sıralarda yazılmış bir şiirse eğer, artık hayattaki karşılaştığı problemlere karşı duyduğu bıkkınlık hissi ile yazılmış gibi geldi. evet o oldu, bu oldu. bir şeyler oldu, her şey üst üste geldi ve şimdi de ölüm. "bu da oldu işte." yani artık yolun son kısmı, hayatın bitim anı. burada ölüme karşı kısmen bir eleştiri söz konusu gibi geldi bana.  çıkardığım anlamlardan biri de bu. biraz daha ilerleyelim. 

"Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım." 

burada da bir farkındalık söz konusu, neyin farkındalığı, her ölümün, erken ölüm olduğuna dair bir farkındalık hissi, bir kez daha ölüme karşı bir eleştiri durumu. zira eleştirinin sebebi, ölümün erken olması. bunun da sebebini şuna bağlıyorum. 

genel manada bir tatminsizlik durumu. düşünsenize cemal süreya'sınız, edebiyat dünyasına muazzam eserler kazandırmışsınız, elinizden geleni, edebiyatınızdan geleni fazlasıyla yapmışsınız ve ölüm halen erken. neden sizce, ölüm korkusu mu yoksa tatminsizlik mi derseniz, ben kesinlikle tatminsizlik derim. 

kendisini karakter olarak bilmiyorum, sadece şiirleri ile tanıyan okuyucularından biriyim. ama belki de daha çok yazmak istiyordu. daha çok şiir. mevcut şiirleri, eserleri, kendisini tatmin etmemişti. ne büyük lüks ama değil mi, cemal süreya'sın ve şiirlerin, eserlerin kendini tatmin etmeye yetmiyor. tamam artık bu kadar yeterli demeye yetmiyor. kim bilir belki de gerçekten daha dolu dolu muazzam eserler bırakacaktı bizlere.

lüks durumuna gelecek olursak da, evet kendisi sonuç olarak "cemal süreya". ama biraz da bunu, yani hatta aslında bunu en önemli olan kendi dönemine göre değerlendirebilmek. kendi döneminde ne kadar okunuyor, ne kadar tanınıyor, ne kadar biliniyor durumu. muhtemeldir, o zamanki cemal süreya ile şuan ki cemal süreya aynı değildir. zira şuan edebiyatla ilgisi olan yahut olmayan birçok insanın duyduğu zaman tanıyabileceği bir isim. bunun sebebi de malumdur artık bilgiler kolaylıkla ulaşabiliyor bizlere. ancak kendi döneminde durum böyle miydi? eserleri anlaşılabiliyor muydu, bunlar çok önemli. o sebeple belki de aslında ölümü erken ölüm olarak görmesinin sebebi, aslında o anki cemal süreya'nın şimdiki cemal süreya olmaması olabilir diye düşünüyorum. 

"Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir..."

şimdi gelelim bu kısma, yoksa cemal süreya, cemal süreya olduğunun farkında mıydı? aldığı hayat fena bir hayat değil. yani aslında tatminsizliğin içinde bir de, tatmin olma ya da sanıyorum ki durumu kabullenme var. ama bu iki durum açısından seçim yapacaksam kısmen tatmin kısmen tatminsizlik diye cevaplarım. zira evet, muhtemelen eserleri şimdiki kadar tanınmıyor ve bilinmiyordur ancak yine de önemli olan her şeyden ziyade yazan kişinin bu durumun farkında olması, kendini bilmesi. zannediyorum ki kısmen de olsa cemal süreya kendisini tanımış, aldığı hayatın fena olmadığını belirterek belki de bir yandan da her ne kadar yazamadığı eserlere üzülse de, yazdığı şiirlerin kalitesinin farkında olduğunu bildiriyor. 

"evet, her ne kadar ölüm de gelse, ben cemal süreya'yım" diyerek ölümü karşılıyor. zira her ne kadar ölmek, bir yok oluş ise de, aslında o halen eserleri ile bizlerin arasında kendini andırıp, kendine yer buluyor. tıpkı şuan ki yazıda olduğu gibi.

"üstü kalsın..."

şimdi bunun da bir anlam değil de iki anlam birden içerdiğini düşünüyorum. zira ilk başta demiştim ki, aslında "bu da oldu işte" derken, aslında problemlerinden yeterince bunaldığını belirtiyor. ve bu sebeple de üstü kalsın diyerek noktalamaktaki amacı muhtemelen, bu kadar problem artık yeter, fazlasını kaldıramam manası çıkıyor bana göre. 

bir diğeri de, sanırım kendisinin cemal süreya olduğunun farkında ve yeterince güzel eser verdiğini anlayıp, daha fazlasına ihtiyacı olmadığını belirtiyor. bu kadarı yeterli, fazla esere gerek yok diyor da olabilir. 

şimdi biraz da şiiri bizler için değerlendirelim, zira kendisi bir şair. bu şiiri ne durumda, ne için, kim ya da kimler için yazdığını bilemiyorum. 

şiiri yeniden okuyoruz, bu defa da kendimiz için.

"Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte. 

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir... 

Üstü kalsın..."

bu harika eser cemal süreya tarafından, kendisinden ziyade bizler için yazıldıysa, aslında hayata ve ölüme nasıl bakmamız gerektiğini bize anlatmak istiyor diyebilirim. 

bu kısmı biraz daha hızlı ve net bir şekilde geçmek istiyorum. ölüyüm tanrım, bu da oldu işte diyerek aslında her şey üst üste gelebilir ve neticede ölüm de gelebilir anlamını çıkarabiliriz. zira ölüm de hayatın belki de en gerçekçi eylemi olabilir, bundan daha gerçekçi bir eylem var mıdır ki hayatta?

her ölüm erken ölümdür, biliyorum tanrım derken de, aslında ölümün bir yandan da acımasızlığını dile getiriyor bizlere. ne zaman bulursa bulsun, hangi yaşımızda bulursa bulsun, ölmek istemeyişimiz belki de, ölüm daima erken, istenilmeyen bir karşılık. ne olursa olsun, her şey olsun ancak ölüm olmasın, zira o hep erken. aslında bunu demesinin amacı belki de şuydu, bir şeyleri ertelemeyin. evet her ne olursa olsun ertelemeyin işte, çok derin düşünüp 5 yıllık 10 yıllık planlar yapmak yerine ertelemek yerine, ölümün erken zamanda bir yerlerde bizi bulup, bizi pişmanlığa uğratmadan, yapmamız gereken her ne varsa zaman geçmeden yapmak. insanız yahu neticede, anlardan ibaret, anlardaki eylemlerden ibaretiz. 10 yıl ilerisinden 20 yıl ilerisinden bize ne ki? bir sonraki dakika için ölümün gelip bizi bulmayacağı durumunun garantisi yok iken, bu kadar uzun, derin planların manası ne ki?

ama, ayrıca, aldığın şu hayat fena değildir derken, her ne olursa olsun, pişman olduğumuz kadar yaşadıklarımız ile de mutlu olabilmeyi hatırlatıyor bize. yaşadığımız her ne kadar güzel anlar varsa mutlu olmak. bazı insanlar var ki o kadar hayatını planlara bağlıyor ki, o planlar içerisinden mutlu olmayı dahi unutuyor, ölüm ansızın gelip bulsa belki de benim planlarım var diye geçirecek içinden, hayır işte planlar bitti. peki soruyorum ölüm sizi gelip bulduğunda, cemal süreya gibi, "ama, ayrıca, aldığın şu hayat fena değildir" diye iç geçirebilecek misiniz, bunu diyebilecek bir hayat yaşadıysanız o hayat ne güzeldir eminim ki. ama kaçımız bunu diyebilecek bir hayat yaşadık? bu soruyu bence her insanın kendisine sorması gerek.

sorularla da hayatı unutmamak gerek elbette ama, neticede sorularla kendimizi daha güzel şekilde güncelleyebiliriz diye düşünüyorum.  o sebeple bunu yanıtlamak isterseniz eğer sormak istiyorum sizlere,

aldığım şu hayat fena bir hayat değildir diyebilir misiniz?

pek tabii bir de üstü kalsın kısmı var. üstü kalsın, üstü kalsın o kadar derin bir anlam ki aslında. üstü kalsın diyebilmek, bunu gerçek anlamda hissederek diyebilmek zordur diye düşünüyorum. zira üstü kalsın demek aslında bir şeyleri umursamamanın getirdiği rahatlıkla denilebilecek bir söz. bu alelade bir garsona verebileceğiniz bahşiş değil hayır. bu hayat yahu, hayatınız gözünüzün önünden geçiyor ve sizin cevabınız "üstü kalsın" oluyor. 

yani aslında şu açıdan da bakacak olabiliriz, gerçekten o kadar harika bir hayat yaşamışsınızdır ki, bu kadarı yeter, üstü kalsın dersiniz, rahat bir şekilde. umarım ki böyle dersiniz, öyle muazzam bir hayat yaşarsınız ki, ölüm dahi geldiğinde, ben zaten muazzam bir hayat yaşadım, bu kadarı yeterli, üstü kalsın diyebilirsiniz.

mutluluklar, güzellikler diliyorum.


24 Haziran 2022 Cuma

cinsel ilişki devrimi


burada yine yirmi ikinci yüzyıldan bildirilen bilgiler ışığında, siz değerli okuyucularıma "cinsel ilişki devrimi" adı altında birkaç durumdan bahsetmek istiyorum.

ancak baştan belirtmeliyim ki, bu belirttiğim şeyler cinsel ilişki devrimi olarak nitelendirdiğim başlık altındaki düşüncelerim. sadece düşünce, bakış açısı. 

sevdiğiniz bir insan, yahut evli olduğunuz eşiniz dışında, başka bir insan ile cinsel ilişkiye girme durumunuz, asla aldatmak olarak adlandırılmamaktadır. ayrıca baştan belirtmeliyim ki, bu herhangi bir cinsiyete özgü değil, her cinsiyet için böyledir.

bu konuyu şimdi küçük bir örnekle irdeleyeceğim. örnek veriyorum, "kadın kişisi", cinsel hayatında, partneri olan kişiyi aslında ruhuyla seviyor, kalbiyle seviyor, fakat cinsel manada tatmin olamıyor. bu durumda her ne kadar ruhunu ve kalbini tatmin edebiliyor olsa da, aslında cinsel manada, cinsel dürtülerini tatmin edemiyor olacak, bu durumu "erkek kişisi" olarak da düşünebiliriz elbette. durum böyle olunca ne olacak peki, ister istemez, istem dışı aile içi ya da beraber yaşantı içerisinde birtakım problemler ortaya çıkabilecek. bunların önüne nasıl geçilebilir peki?

elbette ki kadın kişisi yahut erkek kişisinin, cinsel arzularını tatmin edebilecek yeni partner yahut partnerler edinmesi. bunun özellikle zihninizde altı çizili şekilde bulunmasını istiyorum:

 "C İ N S E L  A R Z U L A R I N I  T A T M İ N  E D E B İ L E C E K  Y E N İ  P A R T N E R."

şimdi düşünelim, ortada karşılıklı olarak bu duruma karşı bir saygı durumu var diye canlandıralım. gerek kadın kişisi, gerekse de erkek kişisi birbirlerinden bağımsız olarak yeni partnerler beraberinde cinsel arzularına ilişkin dürtülerini tatmin ediyorlar, peki bu ne sağlıyor, günlük hayatta birbirlerine karşı daha mutlu, huzurlu bir birliktelik. unutmamak gerekir ki, bunu tekrar tekrar bildirmek istiyorum, birinin sizi başka bir insanla cinsel dürtülerini besleyebilmek adına yaptığı eylemler asla aldatma olarak görülmemelidir. bu kadın için de erkek için de aynıdır. 

kalbe karşı, ruha karşı olan sevgi bambaşka bir durumdur elbette. bir insanla beraber mükemmel dakikalar geçirip, mükemmel bir sevgi, aşk hayatı ya da her ne olarak adlandırmak istiyorsanız, o şekilde adlandıracağınız biçimde, güzel zaman geçirebilirsiniz. benim burada bahsetmek istediğim durum şu: evlilik veya sevgili hayatı içerisinde kendinizi bir partnere sınırlamak bence insanın kendine karşı yaptığı büyük bir haksızlıktır.

durum en azından, yirmi ikinci yüzyılda bu şekilde.