son 30 günde en çok ne okundu?

25 Ağustos 2018 Cumartesi

karar vermek zor mu?


karar vermek zor mu sizce?

Yoksa onu zorlaştıran yalnızca biz miyiz?


Bence hiç de zor değil...


Örneğimi de yukarıya bıraktığıma göre şimdi güzelce başlayabilirim konuma. Bir konuda karar vermek bana kalırsa o konuya baktığınız hale göre değişir. Yukarıdaki örneği görüyorsunuz değil mi? En üstteki oldukça büyük, gözümüzü hatta hafif de olsa yorar derecede. Onun bir aşağısındaki de bazılarımızın yakınlaşmadan okuyamayacağı türden. Ama bir de onun altındakine bakalım. Gayet ideal değil mi? Okunabilecek türden. Hayatta karar verme kısmında da aynen böyle kalıyoruz.

Biz bir şeyleri çok büyüterek ya da çok küçük görerek yapıyoruz hatayı. Ama aslında bir şeyleri ortalama konuma yerleştirsek, yani vereceğimiz kararın veya kararların sonucunu hayatın sonu olarak görmesek gayet de güzel bir şekilde karar verebileceğiz.

Karar verme kısmında bizi en büyük yanıltan şey zaten stres olgusu oluyor. O stres içerisinde beynimizin o kararı onaylayan kısmında bir şeyler zorlanıyor. Ben şimdi size bilimsel açıdan konuşamam burada ama tam olarak bu oluyor. Biz beyni yoruyoruz, o da orada karar verirken zorlanıyor. Hatta bazen yanlış kararlar veriyor stres altında.

Açıkçası strese girmesek, bunu hayatın normal akışındaki gibi görsek, sakinlik içerisinde gerekli olan kararı verebileceğiz zaten. Bizim burada yapıyor olduğumuz hata strese girmek, strese girdik mi işin akışını bozarız arkadaşlar, işte biz oraya hiç girmeyeceğiz. Oraya girmemek için de sakin kalmaya çalışacağız yalnızca. Bunu hayatımızın her anında yaşayabilmek elbette çok zor, çünkü insanların bulunduğu konumdaki karar verme kısmı elbette farklı. Kimimiz bu konuda daha rahat kimimiz de zordadır. Özellikle zorda olanlar, bir konu hakkında tek karar verecek olanlardır. Karar verme olgusu tek bir kişiden olursa yanılma payı yüksek olurken, birden fazla insana(yalnız bu insanlar gerçekten makul kişiler olacak, o konuda bilgi sahibi olacak) danışarak karar vermeye çalışırsak çok daha mantıklı sonuçlar alırız.

Burada yanlış anlaşılma olmasın ben insanların kararına göre bir şeyler yapın demiyorum, insanlara danışın, onları DEĞERLENDİRİN.

Değerlendirme kısmı önemli, siz onu direk alırsanız onun kopyası gibi yaşarsınız yalnızca, ama diyelim ki 10 farklı insandan bir konuda düşünce aldık ve 10 düşüncenin ortalaması ile belli bir konuya varırsak o zaman tamam. Bakın işte bu en sağlıklısı olacaktır. Danıştığınız kişi sayısınca bilgi seviyeniz yükselir, bunu unutmayın. Özellikle bir işte hep farklı yolları deneyen insanlara danışın. Ben şimdi bunu bir örnekle de açıklayacağım.

Örneğin öğrenciler için tercih süreci.

Bu oldukça normal bir süreç, normalden kastım olağan. Bu başımıza gelecek bir durum. Burada önemli olan çevremizde düşüncelerine güvendiğimiz insanların tercihlerinden memnun kalan insanların görüşlerini almak. Bir işte başıboş bir biçimde yalnızca kendi kararımıza göre hareket edersek yanılma payı yüksek olur. Ama çok iyi sonuçlar alır mıyız elbette alırız ama bu da bir ihtimal tabii. Benim amacım burada ihtimalleri kaldırıp kesin sonuçlar alabilmek.

Kimse sonuç olarak tek başına aldığı düşünceyi "ben kimseden etkilenmeyerek bu düşünceye vardım." diyemez, diyeceğini de sanmıyorum. Çünkü biz insanlar genel olarak hayatımzın bir yerinde olaylardan ve kişilerden etkileniriz, her ne kadar fark etmesek de. Aslında etkilenmemiz sonucu kararlarımız oluşur zaten. Elbette ki farklılıklara göz atabilmemiz, bunları görebilmemiz, anlayabilmemiz gerek. Farklılıklar içinde alınır en güzel ve en kaliteli sonuçlar bunu unutmamamız gerek.

Karar sürecini adım adım anlatmak gerekirse şöyle başlayalım:

1- Karşılaştığımız durumları çok büyük veya küçük görmek yerine gerçekten bulunduğu konumda, ona olduğu gibi değer vermek.

2- Düşüncelerine önem verdiğimiz insanlara danışmak.

3- Aldığımız düşünceleri değerlendirmek.

4- Bu veriler sonrasında "KENDİMİZE" mantıklı geldiği şekilde, sakinlik içerisinde karar verebilmek.

24 Ağustos 2018 Cuma

aforizmalarım -1


1.

Bir insanın yaşayış halini kısıtlamak o insana yapılabilecek en büyük zarardır. Ve insan kendi içgüdüleri ile beraber dürtülerinin oluştuğu bütünlükle yapamadığı eylemlere nazaran daha büyük fiiliyatlara kendini yönlendirerek toplum açısından büyükçe bir zarara sebebiyet halinde bulunacağı kaçınılmaz bir olay olacaktır.



2.

Konunun aslına bakılacak olursa gerizekalılık bir zeka eylemi olarak görünebilir. Şöyle ki, bu insanlar hayatta kendilerine kalan ve kalacak olan iş yükünü aza indirebilmek, yaptıkları eylemlerin zararından kendilerinin sorumlu tutulmaması adına gerizekalılık adı verilen bir hakaret adı altındaki bu yakıştırmaya sahip  olabilmek için ellerinden gelen çabayı son noktasına kadar götürerek bu eylemleri sonrasında gerizekalılık hareketlerini üzerlerine yapıştırırlar ve bu şekilde hayatlarına devam ederler. Gerizekalılık bu çabaların nihayet vermesiyle hakaret anlamına değil de bu kişiler için kalıcı bir sıfat haline dönüşür.


3.

Mesela galata kulesinin temizliğini yapan/yapanlar da muhtemelen galatadan nefret ediyor. Bir yerde ne amaçla bulunduğun o yere karşı hislerini değiştirmeye neden olur. Aynı kişi zenginlik kavramı altında galataya yurt içinden/dışından gelmiş olsa ona hayranlık duyan insanlardan yalnızca biri olacaktı o kadar. Yalnız kavram işini her ne olursa olsun seven kişilerde farklılık gösterecektir.



4.

Kalitenin asıl olayı şudur; bir nesne kaliteli ise onu içerikleri belirler. Topluluk tarafından "kaliteli" damgasını yemesi onu kaliteli yapmadığı gibi herhangi bir kişinin o nesneye "bu ürün kalitelidir" demesi de o nesneyi kaliteli yapmaz. İçeriklerinin kaliteli olduğunu anlamamızın yolu ise o içerikleri çözümleyen bir uzman tarafından yorum/eleştir alabilmektir. Ürünün kalitesini ancak o zaman çözümlememiz mümkün olacaktır.


5.

Bundan yıllar sonra değil aylar sonra veya şuan bile kitap okuyan insanlar bize nesli tükenmekte olan canlıyı anımsatacak. Öyle ki bu tür insanlar gördükçe bunu takdir edip dünyanın en zor olaylar eylemlerinden birini gerçekleştirdiğini kendisine ve kendimize inandırmaya çalışacağız. Kitap okuyan bir insan için buna inanmak gökyüzündeki yıldız sayısınca komik olsa da diğer insan/insanlar için buna inanmak oldukça kolay olacaktır. Yakında televizyonlarımızda duyulacak sözcüklerden biri şu olabilir: 

"Evet şurada kitap okumakta olan bir insan görüyorsunuz. Ne kadar ilginç değil mi?"

23 Ağustos 2018 Perşembe

KALİTE ne değildir?

KALİTE

kalitenin neyi temsil ettiğine dair örnek ve örneklerle tanımlar sunacağım size. bu sayede de KALİTE'nin ne olmadığını da anlamış olacağız.

"Bir ürünün, ünlü bir şahsiyet üzerinde bulunması, o ürünün kaliteli olduğunu göstermez."


Günümüzde gerek tv gerek internet sektöründe görürüz ki, birden fazla ürünü sergilemek için birden fazla aktör veya aktristi reklamlarında manken olarak sergileyerek o ürünü cezbettirmeye çalışmakta olan birden fazla giyim markası var. Bunlardan kaliteli olanı yok mu? Elbette var, ama kalite genel anlamıyla gereğinden fazla reklama ihtiyaç duyan bir şey değildir. Gereğinden fazla reklama ihtiyaç duyuyorsa muhtemelen lanse ettiği ürün elinde kalmıştır ve satamıyordur, biraz basit düşünmek gerek güzel okuyucu.

"Bir ürünün, birden fazla insanda bulunması o ürünün kaliteli olduğunu göstermez."


Yolda yürürken görürüz, birçok defasında karşılaşmışızdır, günümüz toplumunda insanlar hemen hemen devamlı birbirinin benzeri kıyafetleri giymekte. Peki neden? Çünkü genel olarak insanlar kendi düşüncelerini, kendi zevklerini sergilemekte oldukça üşengeç. Biri veya birkaç kişi kendine uygun birkaç stil belirler ve toplumun diğer üyeleri de buna uyar. Hayır güzel okuyucum sen hariçsin, çünkü sen bu yazıyı okuduğuna göre oldukça bilinçlisindir zaten. Bilinçli olmayı da açıklayayım, bilinçli olmayanlar için.

Aynı konu üzerinden gideceğim tabii ki.

Nedir bilinçli olmak, zevklerini saklamamaktkır, zevkinizi saklama güzel okuyucum. Sen çok farklı renkteki tişörtleri veya insanların hiç beğenmeyeceği bir zevke sahip olabilirsin. Bu gayet normal bir durum. Olması gereken bu zaten değil mi? Sizce de tüm insanlığın hemen hemen aynı zevklere sahip olması çok mantıklı mı? Elbette ki değil. Her insanın zevki birbirinden farklıdır.

Biz genel olarak farklılıklarımızla aydınlanırız. Herkesin siyah giyindiği bir ortamda siyah giyinirsen diğerlerinden hiçbir farkın kalmaz. Beyaz giyinmeyi dene mesela. Veya pembe, giy bir şeyler. Ama bir fark oluştur, kendi düşüncelerini kendi fikirlerini ortaya koy. Kalitenin ne olduğunu unutma. Kalite bu ikisi değildi mesela, evet biz bunun kaliteli olmadığını anladık buraya kadar.

Peki nedir kalite?

Size ilk olarak bunun ortalama tanımını yapacağım.

"Bir ürünün yapım aşamasındaki kullanılan malzemeleri iyi tanıyan profesyonel şahıslar tarafından yapılan ortalama değerlendirme sonucu ortaya konan bir puanlama düzeyi."


İşte tam olarak bu düzeydir kalite. Kalite seviyesi düşük veya yüksek. Ama kalite budur yalnızca. Ortada gerçekten o ürünü anlayabilecek biri olması gerek. Bir ürünün bir tarafı yırtık veya farklı hallerde olabilir. Ama o ürün kaliteliyse kalitelidir. Birden fazla kişinin kalitesiz demesi onu kalitesiz hale getirmez. Onun kalitesini ortaya koyabilmek ve değerlendirme yapabilmek için yalnızca o üründen anlayabilen kişi veya kişilerin toplanması gerekir.

Diğer insanların yaptığı yalnızca yorumdur. Ve yorum dediğimz şey yalnızca o ürünün hangi kitlece sevilip sevilmediğini ortaya koyar. Bu yalnızca o ürünün beğeni seviyesini ortaya çıkarır. Yorum ve değerlendirme farklı şeylerdir bu yüzden.

Değerlendirmeyi uzman kişiler yaparken, yorumlamayı sıradan insanlar da yapabilir.

Sağlıkla, güzel ve mutlu kal güzel okuyucum.


10 Ağustos 2018 Cuma

bu yazı ÇOK güzel

bu yazı,

bir şeylerin gerçekten farkına varmak isteyenlere, mutluluğu erteleyen insanlara tarafımdan, tam şu sıralar yazılıyor, ancak yazmaya başlayabildim...

"küçük çocuklar büyümeyi, gençler kendilerinden daha büyük görünmeyi, yaşlılar ise devamlı genç hatta çocuk kalmayı istiyor. bu insanların çoğunluğuna sorabilirsiniz, gerçekten öyle. kimse kendisi olmak istemiyor genelde, herkes bir üst seviyeyi istiyor."

peki neden?

neden çocukluğu zamanında yaşamıyoruz da yaşlanmış zamanlarımızda bunu istiyoruz?

neden gençliğimizi yaşamayıp kendimizi olduğumuzdan daha büyük gösteremeye çalışmak için derin çabalar içerisine giriyoruz?

cevabı basit açıkçası, "elde etme hissi" var çünkü, "durumun içinde bulunmayı arzulama hali" var. şu iki kavramı size açıklamak istiyorum. fazla uzun olmayacak merak etmeyin. kısacık.

elde etme hissi şu ki, bu his dolayısıyla elimizde olmayan şeyleri devamlı merak ediyoruz, onu elde etme hissi giriyor. bunun hemen öncesinde de tabii şu devreye giriyor durumun içinde bulunmayı arzulama hali, bunlar aşama aşama güzel insan.

önce zihnine bir elde etme hissi düşüyor, ardındna o durumun içinde bulunmayı arzulama halin. çocuk kısıtlı ortamından kurtulabilmek için genç ve rahat olabilmeyi diliyor. bunu inanılmaz bir özgürlük hali olarak gördüğü için. genç olan kişi de devamlı daha büyük görünmeyi arzuluyor genel olarak, genç kızlarda çok makyaj isteği veya genç erkeklerde de devamlı takım elbise giyme isteği mesela. bunları giyince kendini olduğunda daha büyük göstereceğini düşünüyor çünkü. gençlik denilen şeyi pek yaşayamıyor bu sebeple. peki ya yaşlılar? genel olarak her şeyi yaşayan insan tipi, her şeyi gören, yani en azından kendi yaşam alanına göre, kendi hayatına göre her şeyi gören insan tipi. Onlara sorarsanız onlar ise çocuk kalmayı istiyor, hatta bazı yaşlılar çocukluktaki davranışlarına bile sanki o yaşlarda gibi devam etmeye çalışır.

peki doğru olan hangisi?

bunlardan hangisi en mantıklı olanı yapıyor? mantık burada bize doğru cevabı sunuyor mu? bana soracak olursanız buradaki doğru olan şey bu seçeneklerden biri değil. bulunduğunuz durumun haline göre yaşamayı bilmek, eğer bilemezseniz hiçbir şeyi zamanında yaşayamazsınız çünkü. çocukken ne kadar genç gibi davranmaya çalışırsanız çalışın, çocuksunuzdur, yalnızca çocukluğunuzu yaşamamış olursunuz, bu da pozitif değil aksine negatif bir etki olur.

genç olan birisi için de aynı şekilde hemen daha da büyük görünme isteği, yaşıtlarına göre daha da ciddi davranma arzusu. bu düşünceler sizce de makul mu? genç olan şahsın gençliği yaşamasından daha mükemmel ne var ki? önceden istediği bu değil mi? genç olmak. ne değişti peki. değişen şeyi açıklayayım sana güzel insan.

elde etti çünkü, bir şeyler elde edene kadar güzeldir, elde edene kadar arzulanır. bu genel olarak hemen hemen her insanda böyledir, bu yüzden şu hep aklınızda bulunsun. ya hiç elde etmemiş gibi yaşayın hayatınızı ya da elde ettiğinizi doğru şekilde kullanın. aksi olursa pek çekilebilir bir yaşamak olmuyor bu hayat denilen yer.

"YA HİÇ ELDE ETMEMİŞ GİBİ YAŞA,

YA DA ELDE ETTİĞİNİ DOĞRU ŞEKİLDE KULLAN."


şu iki cümleyi unutma olur mu...

8 Ağustos 2018 Çarşamba

ÖLÜMLÜ DÜNYA ülkemiz film kalitesine FAZLA



filmle ilgili dilimize maalesef ki gayrıresmi geçen "spoiler" sözcüğünün bana göre karşılığı olan "tat kaçıracak, keyfini bozacak" şekilde bir ayrıntıya yer vermeyeceğim.

zamanında bu filmin youtube fragmanının altına bir yorumda belirtmiştim, onu alıntılayarak tekrar etmek istiyorum.



"Fragman üzerine, Ali Atay'ın olması genelde insanlar üzerinden etki oluşumu sağlamış. Fakat burada açıkçası önemli olan kısımlardan biri, gerçekten hoş bir ekip olması. Bazı dizilerden kısmen gördüğümüz, arada BKM'nin eski filmlerinde yer alan şahıslar mevcut. Doğu Demirkol keza, yeni yeteneklerden, sırf bu sebeple bile iyi olacağını düşünüyorum. Artı olarak neden bilmiyorum ciddi bir Quentin Tarantino havası aldım filmde. Ali Atay'ın yanılmıyorsam ilk yönetmenlik tecrübesi olmayacak, bu sebeple kaliteli bir yapım olacağını düşünüyorum. Fragmanda da zaten o havayı veriyor. Merakla bekliyorum efendim."


evet, beklentimi karşıladı, fazlasıyla. bu yorumun üzerine arttırıyorum hatta. Ciddi anlamda bir Quentin Tarantino havası var evet, bana onu yansıttı, bazı sahnelerin sessizliği, bir anda hiç beklenmedik şekilde olan olaylar vs.


Mesela her karakterin kendine ait bir yansıttığı hava var. Çoğu filmde genelde yan karakterlere pek söz bile verilmezken, bu filmde yan karakterler oldukça katkı sağlamış, rezervuar köpekleri filmindeki o ekibin havasını aldım. tabi bunlar daha çok, "anadolu" havasında, bize has yani. daha çok ailevi bir hava.


ailevi derken yanlış anlamamak gerek, bu ailede bazı bazı yerlerde küfürler oluşabiliyor. ki bu da bana kalırsa doğallığı yansıtan en önemli etken, e tabii aile ile izlenebilecek tarzda bir film olduğunu düşünmüyorum bu sebeple. malum genel olarak aile geleneklerimizde öpüşme sahnesi çıktığında kanal değiştirilip, defalarca kez insanların öldüğü sahneler sonuna kadar izlenir.


bu filmle ilgli pek keyif bozacak bir anektot değil, fragmanda da görüldüğü üzere, evet bu filmde insan öldürülüyor gayet. ama bu farklı bir dille anlatılıyor. elbette çocuklara tavsiye etmem bu yüzden, adam öldürmenin komedisi bile olsa bunu kesinlikle gözler önüne sermek istemem. o yüzden doğruyu yanlışı ayırt edebiliyorsanız, işin "komedisini" kavrayabilecek yaşta görüyorsanız kendinizi izlemenizi öneririm.


ben gayet keyif aldım izlerken, mesela filmde en beğendiğim karakter alper kul ile beraber feyyaz yiğit oldu, ki çok aşırı film beğenmeyen ve izlemeyen biri olarak feyyaz yiğit karakterini maalesef ki henzü fark ettim. ve oldukça beğendim, filmin komedi mantığına oldukça uygun bir karakter olmuş. ahmet mümtaz taylan her zamanki gibi bir aile babası havasnda, bu "şahsiyet" hangi filmde bulunursa bulunsun genel olarak aile babası, imkanı yok yani. bu role bürünüyor sanırım istemsiz şekilde.


alper kul'u da genelde çok izleyen biri olmasam da bu filmde tam olarak bir "büyük abi" havasında, devamlı bir şeyleri düzeltmeye çalışan, adaleti sağlamaya çalışan bir abi halini taşıyor üzerinde bu sebeple ciddi anlamda beğendim.


doğu demirkol da gayet güzel bir seçim olmuş, bana göre samimiyet tam olarak bu adamı tanımlıyor, ben bu adamda samimiyeti görebilyorum sonuna kadar, filmdeki hemen hemen her sahnesinde de bu samimiyeti veriyor izleyene.


diğer oyuncuları çok fazla konuşmayacağım, ben filmi genel anlamda beğendim. küfür var mı var, bu gayet normal arkadaşlar, hayatın içinde olan bir durum. filmi olumsuz anlamda eleştirebiliriz anlamına gelmiyor, aksine doğallığını ortaya koyuyor. küfür var, ama bir o kadar da yerinde hoş espriler var. alper kul var, doğu demirkol var, ahmet mümtaz taylan var, feyyaz yiğit var bakın mesela. bu karakteri dediğim gibi özellikle izlemelisiniz. çok çok beğendim.


izleyin, ülke kalitesinin üzerine çıkmış...