son 30 günde en çok ne okundu?

24 Eylül 2022 Cumartesi

TAMAMLANMAMIŞTIR - duvarlara yahut tarihi eserlere yazılan/çizilenlere dairdir


 

not: yazımın başlığını attığım tarih 30 temmuz 2022 tarihidir.

insanlığın ilk çağlarında mağaralara yazılan yahut çizilenleri "eser" olarak nitelendirebilirken, peki şuan ağaçlara yahut bir takım "eser" niteliğindeki nesnelere yazılan yahut çizilenleri neden bu esere hakaret, saygısızlık olarak algılıyoruz?

normal şartlarda bunu ilk olarak şuna bağlıyorum. mağaralara çizilen resimler, o dönemde yaşamakta olan insanların da bir şekilde sanatla ilgilendiğini gösteriyor diyebiliriz. ya da diyemez miyiz?

sizce ilk insanlar sanat kavramından ne kadar haberdar olabilir ki?

burada asıl olay sanat kavramından haberdar olmaları değil  bence, burada asıl olay içimizdeki merak duygusunun tatmini. çünkü ilk insanlar eğer mağaralara bir şeyler çizmiş olmasaydı, belki de biz insanlar, şuan onların varlığına dair daha az bilgiye erişebilecektik. ya da en azından sanatsal bir ruha(!) sahip olduklarını öğrenemeyecektik.

yine sanatsal kavramını kullandım ancak bunu şu şekilde açıklamak istiyorum. belki de bu insanlar arasında bir şekilde mesaj bırakma yoluydu, o dönem belki bir çeşit mesajdı bu mağaradaki resimler, yahut belki de sadece resimden ibaretti. veya bir diğer konu gerçekten de henüz o zaman ortada açıklama bulamasa da sanatsal bir ruha sahiptiler.

hatta belki de birbirlerinin yaptıkları resme gülüyorlardı. ve belki de, şu da olabilir yine o zaman da bir yerlere bir şeyler çizmeyi kötü bulanlar, bu mağaralara çizilen resimleri eleştiriyor olabilir. tabii o zaman yaşamakta olan insanlar, eleştirisini ne tür bir eylemle meydana koyar bilinmez. ancak ben bunun da olabileceğini düşünüyorum.

zira nasıl şuan, herhangi bir sanatsal yapıya bir şeyler çizildiğinde bu yerine göre suç da haline gelebiliyorsa, belki de o dönemde de bir şekilde buna yönelik cezalandırma yahut eleştiri yöntemi olabilir diye düşünüyorum.

bu biraz da yapılan eylemin dönem içinde ve dönem sonrasındaki değerlendirme durumu ile ilgili. zira yaşadığımız dönem içinde, örneğin, bir antik kentte, herhangi bir duvara, şu hani birinin bir başkasını sevdiğine dair klasik yazılardan biri yazıldığını farz edelim. böyle en basitinden örnek de vereyim hatta.

"Ali Ayşe'yi seviyor." şeklinde bir cümlenin, ülkemiz içerisinde bir antik kentin duvarlarından birine yazıldığını varsayalım. hatta oldukça, iğrenç bir şekilde yazıldığını düşünelim bunun. tamam, biz bunu saçma, kötü buluruz, bir şekilde tarihi esere saygısızlık olarak nitelendiririz.

peki, o dönemde bizzat yaşayan ve o dönemde de bir yerlere bir şeyler çizip, karalayan insanları, acaba kendi dönemlerinde nasıl görüyorlardı?

ben şahsen kendi düşüncemi söyleyeyim, tarihi eserlerden ziyade, duvara yazılan yazılar eğer anlamlı ise, bu benim hoşuma gider. zira sonuç olarak bu da bir şekilde tarih aktarımı. bizden belki de yüz yıllar sonra, o duvar yazıları ile, dönemimizde ne tür insanlar yaşadığına dair anlamlandırmalar yapılacak.  yani özetle duvara yazılan yazının aslında ne amaçla yazıldığı ve duvara ne yazıldığının çokça önemi var.

duvara güzel yazıların yazılabileceği günler görmek dileğiyle. 




1 Ağustos 2022 Pazartesi

ahlak kavramının meydana gelişine dair düşünce akışkanlıkları, birinci parça


1. isim Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre:

      "Ahlak düzelmeden hiçbir şey düzelmez." - Çetin Altan

2. isim Huylar:
      "Bu şoförler hepinizin ahlakını bozdu." - Memduh Şevket Esendal

şimdi de biraz ahlak üzerine konuşalım. ahlak kelimesinin Türkçe Sözlük içerisinde yer alan ilk anlamına değineceğim sadece. 

"bir toplum içinde" daha ilk kısımdan anlıyoruz ki, topluma göre ahlak kuralları da değişiyor. yani biz diyelim ki a ülkesindeyiz. bir diğer yanımızda ise b ülkesi var. a ülkesindeki ahlaksızlık kavramı b ülkesinde ahlaksız olmaz iken; b ülkesindeki ahlaksızlık kavramı da a ülkesinde ahlaksız olmayabilir. 

bunu kim belirliyordu, toplum. peki ahlak yapısının daha dar kalıplar içinde bulunması, toplumun anlayış kavramının daha az olduğunu mu ortaya koyar, benim düşünce yapımı sorarsanız evet. 

çünkü, ancak okuyarak, öğrenerek, görerek farklı görüşleri ve davranış biçimlerini anlamlandırır, bu sayede de ahlak kavramını daha geniş bir çerçevede tutarız. 

soru soru, adım adım gidelim bu konu da. çünkü ahlak kavramı oldukça önemli, detay gerektiren bir konudur. 

soru bir: yapılan eylemin ahlak dışı eylem olduğu kanaatine nasıl varılır? 

cevap: yapılan eyleme dair bilgi yetersizliği bulunması halinde, eylem bu kişide belli bir anlam oluşturmaz. bu eylem, eyleme tanık olan yahut eylemi duyan kişinin beyninde bir yer bulamaz. ülkemizde bu konuya dair bir somut örnek vermek gerekirse; eş cinselliğe dair bilgisi olmayan biri, iki kadın yahut iki erkeğin birbiri ile cinsel ilişkiye girmesini anlamlandıramaz, bununla da kalmayıp bunu ahlaksız bir eylem olarak nitelendirir. ancak buna dair bilgisi olsa, öğrenmiş olsa, homoseksüel bireylerin de cinsel birleşmesinin heteroseksüel bireylerden bir farkının olmadığını anlayacaktır. 

ilk soruyu anlamlandırdık diye düşünüyorum, gayet somut bir örnekle de açıklandı. ahlaksızlık kavramının oluşumu tam da böyledir işte, yani bir ülkede ahlak kurallarının saymakla bitmemesi, o ülkenin medeniyetinin muasır medeniyetlerde olduğunu göstermez, aksine o ülkenin birçok noktada henüz değişime alışık olmadığı, güncelliği yakalayamadığına en açık delil olacaktır. elbette bunun istisnaları da vardır, her zaman istisnaları hariç tutuyorum. sorulara devam ediyorum. 

soru iki: yapılan eylemin yahut eylemlerin anlamlandırılması, ahlaki yapıya uygun sunulması, neleri değiştirir? 

cevap: belki de ülkelerdeki en temel problem bu ahlak yapsına dair olan problemdir. örnek vermek gerekirse, bir kadının açık giyindiğinde o kadına ahlaksız yaftası yapıştırılması, hatta bu durumlardaki kadınların tacize uğramalarının tacizciyi meşru duruma getirmesini de engelleyecektir. tabii bu durum sadece kadın cinayetleri için de değil, LGBTi+ bireyleri için de aynı şekilde. eğer ki bu doğrultuda halka gerekli eğitim verilse, inanın 7'den 70'e bu konuda insanlara eğitim verilse, bir kadının açık giyinip-giyinmemesinin, onun kendi özgürlüğü olduğu anlatılsa, LGBTi+ bireylerinin, cinselliğe dair yönelimlerine dair halkın her tabakasına, onların anlayacağı dilden bilgilendirmeler yapılsa, eğitimler sunulsa, inanın o zaman kimse hakkını aramak zorunda kalmaz. zira, gerçekten özgürlüğünü savunan hiçbir insan zannetmiyorum ki, keyfinden twitter'da tweetler göndersin yahut sloganlar bağırsın. herkes bir şekilde daha güzel bir ülkede yaşamak uğruna çaba halinde. bu tür sloganların, çabaların hepsi de inanın ahlak kavramının yeterli miktarda geniş duruma gelmemesi. işte eğer ahlak kavramının gelişimi için gerekli eğitim çabaları yapılırsa, ülkede kaos ortamı azalır, daha sağlıklı, daha çok refaha ermiş bir ortam oluşmuş olur. 

yani buradan çıkarılacak en net sonuçlardan biri de şu ki, "kaosun temelinde dahi ahlak kavramının gelişmiş olmama durumu vardır." 

soru üç: peki, yapılan eylemlerin aslında ahlaksız eylemler olmadığı, insanın yaşamının doğalında eylemler olduğu her yaş grubu tarafından anlaşılabilir mi? 

cevap: elbette ki herkesin anlayış durumu aynı değildir. zira bir insana bir durumun ne kadar mantıklı olduğunu anlatırsanız anlatın, belli, değişmez kalıpları var ise, yapılan eylemin mantıklı, ahlaka uygun bir eylem olduğunu anlaması oldukça zor olacaktır. 

ahlak kavramı çokça uzun, çokça yoğun ve her şeyin temeli olan bir konu, bu bir bölümdü, bir bölüm daha yapacağım, eğer yetmez ise, öncelikle de kendimi tatmin etmez ise bir bölüm daha hazırlayacağım. 

daha ahlaklı günlere mi desek, bilemiyorum, zira ahlak kavramı biraz da eğitim durumumuza göre değişmekte. ahlaktan da ziyade, daha anlayışlı günlere.



30 Temmuz 2022 Cumartesi

henüz yayımlanmamış kitabımdan bazı yayınevlerine serzeniş şiiri


yayınevlerinin olmayan yayın politikası  

 

"...  şiir dosyası kabul etmiyoruz." 

tercümesi: v1 "edebiyatla ilgili değiliz, biz para istiyoruz." 

v2 "şiir yazan kişi en az başka bir edebiyat türü ile de ilgilenmeli." 

v3 "şair olma kavramına dair bir bilgimiz yok." 

 

bu tür yayınevlerine dair, bilinen 

yanlış: edebiyat müdavimleri

doğru: para müdavimleri 

 

eserden çok altındaki isme, 

kaliteden çok paraya önem veren 

acınası durumdaki yayınevlerimiz. 

 

ülkedeki edebiyatımızın,

gelişememesi, 

çok yönlü olamaması, 

kaliteyi gerçek anlamda sunamamasının, 

en büyük suçlusu sizlerin, 

paraya odaklı yayın politikanız. 

 

sizlere yöneltmek istediğim 

en önemli soru 

yıllardır bu ülkede hiç mi kaliteyi sunan 

yeni şairler ortaya çıkmıyor? 

 

yoksa siz kaliteyi tetkik edemeyen, 

zamanında kaliteyi sunmuş olan 

birkaç şairin arkasına sığındığınız yerden 

Kaybetmek istemediğiniz paraları mı saklıyorsunuz? 

-ki evet gerçekten hatırı sayılır şairlerimiz var. 

-ki Ali Lidar şiirlerine bağımlı biriyim ben. 

 

evet, 

bu ülke muazzam şairler çıkardı, 

ama sizin politikalarınız yeni şairlere asla izin vermiyor. 

 

hadi artık 

yalnızca iş insanı olup, 

para kaygısına düşmeden, 

kaliteyi destekleyin 

ve 

gerçek edebiyatı sunmaya başlayın. 

 

küçük iskender'e halen gerekli değer gösterilmemesinden mütevellit SERZENİŞLER

  



BU YAZIMI HEP BÜYÜK YAZACAĞIM, BELKİ DE İLK KEZ TAMAMEN BÜYÜK YAZDIĞIM YAZI OLABİLİR.

ZİRA, BAZI ŞEYLERİ BÜYÜTMEK GEREKİYOR, ELLERİMİZLE, AVUÇLARIMIZDA. SÖZCÜKLERİMİZİ.

KİMDEN BAHSEDİYORUM BU YAZIMDA, ELBETTE Kİ BELLİ, KÜÇÜK İSKENDER. ŞİİR DÜNYASINDA DEHŞET ESERLER BIRAKAN MUAZZAM KALİTEDE BİR SÖZCÜK BİLİMCİDEN BAHSEDİYORUM.

VİKİPEDİ SAĞOLSUN, BUGÜN, ŞU SIRALAR KONTROL ETTİĞİMDE YANLIŞ SAYMADIYSAM SADECE ŞİİR KİTAPLARININ 25 TANE OLDUĞUNU GÖRDÜM. EVET, 25 ŞİİR KİTABI. BUNUN BERABERİNDE ROMANLARI, SERBEST YAZILARI DA MEVCUT. ANCAK BUNLARIN BİRÇOĞU HALEN STOKTA OLMAYAN KİTAPLAR?

BURADAN YAYINEVLERİNE ŞU SORUYU SORMAK İSTİYORUM. ACABA ÜLKEMİZDE GERÇEKTEN KÜÇÜK İSKENDER GİBİ BİR GERÇEK OLDUĞUNDAN HABERSİZ MİSİNİZ? NASIL OLUR DA STOKTA BULUNMAYAN KİTAPLAR YENİDEN BASILMAZ? DÜNYADA ÜNLÜ, HARİKA ESERLER OLUŞTURMUŞ BİR ŞAİRİMİZ MEVCUT,  YAŞARKEN DEĞERİ ZATEN BİLİNMEDİ, ONU HEPİMİZ BİLİYORUZ. BARİ ÖLDÜKTEN SONRA BİLİNİR DİYE DÜŞÜNDÜM, ÖLDÜKTEN SONRA DA AYNI, BU DEFA ADETA TAMAMEN UNUTULDU GİBİ.

ŞUNU MU ANLAMAM GEREK YANİ, ONDAN SONRAKİ GELEN NESİL ONU TANIMASIN MI, ONU OKUMASIN MI, BİLMESİN Mİ?

İNSANLAR ARTIK ESKİSİ GİBİ BİRBİRLERİNE ÇOKÇA HEDİYE VERMİYOR. KÜÇÜK İSKENDER KİTAPLARI ESKİDEN HER KİMDE VAR İSE BELKİ DE O İNSANLARDAN ÇOCUKLARINA FALAN KALACAK ANCAK. Kİ, ONLARA DA HAK VERİYORUM. NASIL OLUR DA BÖYLE DEĞERLİ, ARTIK STOKTAK BİLE KALMAMIŞ KİTAPLARI GÜVENİP DE BİRİNE HEDİYE VEREBİLİRSİN Kİ, ÖDÜNÇ VERSEN ZATEN GERİ ALMA GİBİ BİR DURUMUN BİLE ÇOK DÜŞÜK. KARŞIDAKİ KİŞİ, KİTABI KAYBETTİM DESE NE YAPACAKSIN?

HİÇ.

BU KİTAPLAR KAYBOLUR, UNUTULUR, BİR YERLERDE KALIR, TOZLANIR, GİDER. YAYINEVLERİNDEN RİCA EDİYORUM. BU KONUYA BİR ŞİİRİMDE DEĞİNMİŞTİM, HENÜZ YAYIMLANMAMIŞ OLAN BİR ŞİİRİMDE, BELKİ BURAYA DA EKLERİM AMA, HANİ İLK DOSYA OLARAK, ŞİİR DOSYASI KABUL ETMEYEN YAYINEVLERİNDEN RİCA EDİYORUM. TAMAM, KABUL ETMİYORSUNUZ ŞİİR DOSYASI, ANLADIK, ŞİİRE VERDİĞİNİZ ÖNEM AŞİKAR, HARİKA.

ANCAK EN AZINDAN, MEVCUT DEĞERLERİ RİCA EDİYORUM ELDE TUTMAYI BİLİN. KÜÇÜK İSKENDER GİBİ, ÖDÜLLER ALMIŞ DÜNYACA ÜNLÜ BİR ŞAİRİMİZ VAR. BELKİ DE ÇOĞU KİŞİ TANIMIYOR, BİLMİYOR, OKUMUYOR, OKUYACAK KİTABINI BULAMIYOR.

LÜTFEN ARTIK KÜÇÜK İSKENDER'İ, ESERLERİ İLE YAŞATIN, HAYATA KAZANDIRIN. SİZLER UNUTUP GİDERSENİZ,  BİR SONRAKİ NESİL KORKARIM Kİ KÜÇÜK İSKENDER'İ HATIRLAMAYACAK.



29 Temmuz 2022 Cuma

beğendiğimiz sayfayı kıvırmak, kitaba saygısızlık mı?



diyelim ki elinize güzel bir kitap aldınız, eskiden okumuş olduğunuz bir kitap, kitapta birden fazla sayfanın ucu hafiften katlanmış böyle, bazılarında sayfanın altı, bazılarında sayfanın üstü köşelerden katlanmış böyle. kitaba saygısızlık olur mu bu?

saygı kelimesinin anlamına gelin tdk ile bakalım.

1. isim Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram:
      "İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir." - Yaşar Kemal

2. isim Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.

burada bakacağımız önemli kısımlar, "bir kimseye, bir şeye". yani kitap "bir şey" olduğuna göre, bu durumda kitaba karşı saygı durumundan söz edebiliriz. ilk olarak buradan başlayalım. ama sizce kitap bu durumdan incinebilir mi yani, rahatsız olur mu?

bana soracak olursanız, olmaz. zira kitabın herhangi bir sayfasından tutup, onu hafifçe katlamak, aslında kendimize bıraktığımız bir işaret. bu işareti ne şekilde bırakmak istediğimiz bize kalmış. zira ben şahsen bu şekilde yapıyorum, kendi kitaplarımı okurken, kitap da bana ait olduğundan, herhangi bir ucundan tutup kıvırabiliyorum sayfayı. bunu bir saygısızlık hareketi olarak da görmekten ziyade kendime sunduğum bir işaret olarak görüyorum. zira evet normalde sayfa içlerindeki yazıların altını da çizebilirdim ya da direkt cümlenin üzerini fosforlu kalemlerle de çizebilirdim. ama ben bunu her zaman yapamıyorum. ha elbette yaptığım oldu. ama her zaman yapmak içimden gelmiyor haliyle, çünkü her zaman yanımda fosforlu kalem bulundurmuyorum. bu sebeple de sevdiğim bir kısmın bulunduğu sayfayı katlamak bana daha makul geliyor.

ki diyelim ki, örnek veriyorum bir yerin altını çizdim, ben onu nasıl bulacağım hemen ancak sayfaları böyle bir karıştırmam gerek. ki bir de kitap kalın ise bu gerçekten zaman alabilir. ya da örneğin belirli bir yere ayraç koyduğumuzu düşünelim. ama benim kitapta birkaç beğendiğim yer olmuyor ki, aşırı miktarda çok sayıda beğendiğim yer oluyor. örnek vereyim, 200 sayfalık bir kitap düşünelim. bunda 50 yeri beğendimi varsayalım. şimdi bu 50 yerin hepsine nasıl ayrı ayrı ayraçlar yerleştireyim ki? bu ne kadar pratik bir yöntem olur. bana göre hiç de olmaz. hatta kitap çok daha değişik görünür bence bu şekilde, netice olarak da iyi bir görünüm sağlamaz. 

yani özetle ben kendi düşünceme göre kitaptaki herhangi bir sayfanın katlanmasını herhangi bir saygısızlık olarak görmüyorum. başta dediğim gibi, evet, kesinlikle kitaba karşı bir saygı kavramından söz edebiliriz. zira kitap "bir şey" bu da, ona karşı bir saygı kavramından söz edilebildiği anlamını çıkarıyor, en azından Türk Dil Kurumunun sunduğu ölçütler doğrultusunda bu şekilde. 

aşama bir, kitaba saygı kavramından söz edilebilir mi? evet söz edilebilir.

aşama iki, kitabın herhangi bir sayfasını katlamak, kitaba saygısızlık olarak nitelendirilebilir mi?

şimdi yukarıda belirttiğim husus benim düşüncelerime göre, saygısızlık olarak nitelendirilemez. örneğin benim kendi okuyor olduğum kitaplar için bu şekilde. ama daha ince bir noktaya da değineceğim fakat en sonda yapacağım bunu. 

ince noktaya değinmeden bir diğer asıl değinmek istediğim nokta da, kitabın kime ait olduğu. örneğin kitabı ben bir arkadaşımdan ödünç olarak almışımdır, ben burada kitabın sayfasını katlamayı yahut kitapta herhangi bir yere bir işaret koymayı uygun bulmam, zira kitap bana ait değil, okuyup vereceğim. zira belki böyle bir durum, arkadaşıma göre bir saygısızlık hareketi olacak, o sebeple bunu yapmam hiç de etik ve doğru bir davranış olmayacaktır. bu sebeple kitabın kime ait olduğu da olayın saygısızlık boyutunu değiştirecektir. 

mesela a kişisine göre saygısızlık hareketiyken, b kişisine göre olmayabilir. zira kitap kiminse bu onun düşüncesine göre değişim gösterecektir. ama benim okuduğum kitaplar için yine belirtmiş olduğum gibi, kitabın herhangi bir sayfasını katlamak saygısızlık hareketi değildir. zira aksine bu bana güzel bir anı, işaret sağlamış olacak bir eylemden ibaret, en azından bana göre bu şekilde.

bir de gelelim işin daha ince kısmına ki, yani bu kısmıyla ne kadar alakadar olursunuz bilemem ancak, netice olarak kitap bir yazarın elinden çıkmakta, ardından bir yayınevinde belki birden fazla insanın yaptığı çalışmalar, düzenlemeler sonucu basılmış hale gelmekte. sizce bu durumda diğer insanların da fikrini sormaya gerek var mıdır?

buna açıkçası dürüstçe cevap vermek gerekirse, cevabım; keşke ülkemizde her şeye yeterli saygı gösterilse de, bu gibi durumlara daha çok dikkat edebilsek, daha naif davranabilsek olurdu. ama yine de ülkemizin her şeye yeterince saygı gösterilen bir ülke olduğunu varsayıyorum. evet örnek olarak bu yazım gereği şuan varsaymam gerekiyor. komik bir durum ama neyse.

bence yine de ulaşılabiliyorsa yazara, yayınevine de düşüncelerine sormak çok daha güzel bir hareket olabilir tabii. ama yine de sanıyorum ki, henüz yirmi ikinci yüzyılda olmadığımız için, bu sorumuzu çok ciddi bir soru olarak değerlendirmeyecek olanlar çokça olabilir...

güzelliklerle kalın lütfen.