son 30 günde en çok ne okundu?

30 Ekim 2022 Pazar

norm-al olan nedir

 


bu yazım anlaşılırsa, dünya barışı sağlanabilir.




sayın pek kıymetli okuyucum, kaç kişiden ibaretsiniz bilmiyorum, ya da her bir birey kaç kişiden ibaret onu da bilmiyorum, umarım bu yazıyı okuyan her birey, kendisini tanıyor, kaç kişiden oluştuğunu biliyordur.

sizlere bu defa norm kavramını anlatacağım, ardından normal kavramına geçiş yapmayı planlıyorum. şimdi norm kelimesine TDK ile baktığımız zaman, bu sözcüğün Fransızca'daki norme sözcüğünden geldiğini görüyoruz. biz ilk olarak ülkemiz sözlüğündeki yerleşmiş anlamlarına bakalım burada.

Fransızca norme

1. isim, felsefe, toplum bilimi Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, düzgü.

2. isim Önceden belirlenmiş kalıp, düzgü.

toplum bilimine göre baktığımızda, netice olarak, "uyulması gereken kural, düzgü" anlamına geliyor. düzgü kelimesinin anlamını tam şuanda benim gibi merak edenler olabilir, ona da baktım, o da norm sözcüğünün karşılığı, başka da bir anlamı yok. biz yine norm demeye devam edelim, neden derseniz, bana göre daha hoş geliyor. istiyorsanız siz toplum arasında düzgü diye de kullanabilirsiniz.

ikinci anlamına baktığımızda da, "önceden belirlenmiş kalıp" olarak görüyoruz.  şimdi bu iki anlamı karıştıralım. ne deniyor, uyulması gereken kural. peki bu kuralları kim belirliyor? bir eylemin norm kavramı içerisinde, norma uygun olup-olmadığını kimler belirliyor?

buna şu şekilde bir değerlendirme yapacağım, bir örnek ile. lezbiyen birine göre, yani kendi norm anlayışına göre, kendi duygu-düşüncelerine göre, kendisinin bir kadın ile ilişkiye girmesi norm kavramına uygun. 

aynı şekilde hetero bir birey için ise karşı cins ile ilişkiye girmek norm kavramına uygun, yani kendi bakış açısına göre bu gayet uygun. bu iki durumda da gayet problem yok değil mi, ikisi de düşününce oldukça mantıklı.

peki neden dünyanın bazı yerlerinde, hetero bireyler için, diğer ilişki türleri norm sözcüğüne aykırı geliyor? yani uyulması gereken bir kural mı bu? her bireyin hetero olması, olması gereken, normal bir durum mu? bu kalıplaşmış kural nerede geçmekte, bunu ilk kim belirledi? yani örneğin gay bireylerin birlikteliği yahut lezbiyen bireylerin birlikteliğini hangi anlayış mantık dışı buldu?

zira, lezbiyen bireyler, lezbiyen bireyler ile birlikte oldukça, gay bireylerin gay bireyler ile birlikte oldukça, bu şahısların norm kavramına ne gibi bir kötü etkisi olabilir? yani bu şahıslar istedikleri şahıslarla, karşılıklı olarak istekleri doğrultusunda beraber olmaları, norm kavramına nasıl uygun olmayabilir?

UYULMASI GEREKEN KURAL

ben herhangi bir yerde, erkekler kadınlarla olmalı yahut kadınlar erkeklerle olmalı, gibi yerleşik bir kural görmedim. bu kime göre bir kural, kime göre norm dışı. eğer erkek bir birey, kadın bireyle değil de, erkek bireyle birlikte olmak istiyorsa, burada eğer toplum onu kadın bireyle olmaya zorluyorsa, asıl norm dışı olan durum tam olarak budur işte. zira o kişi bundan zevk almayacak, bu şekilde mutlu olamayacak, bu şekilde tatmin olamayacak. neden onu kendi arzusu olmayan bir şeye itmeye çabalıyoruz? 

bir erkek, kendi vücuduna bir kadının dokunmasını istemiyor, ancak toplumun zorlaması ile kadın bir bireyle, zorla, istemsizce oluyorsa, bu erkek bireyin vücuduna ve haklarına tecavüz değil midir? ya da bunu bir kadın için de düşünebiliriz. kadın bir birey, vücuduna erkek bireyin cinsel manada dokunmasını istemiyor, erkek bireyle olmak istemiyorken, toplum normları doğrultusunda, zorla bir erkekle olması, o kadının vücuduna ve haklarına tecavüz olmuyor mu?

asıl norm dışı olan, tecavüz olan, bir kişiyi olması gerektiği kişiden farklı bir kişi olmaya zorlamaktır. ben kimsenin cinsel ilişkisine karışamam, bu hakkı kendimde bulamam, burada verdiğim örnek sadece norm kavramını daha iyi ve doğru şekilde açıklayabilmek içindi.

internet üzerinde bulmuş olduğum https://www.larousse.fr/ sitesinde yaptığım araştırma neticesinde de, norme sözcüğünün anlamını, "Bir sosyal gruba dayatılan davranış kuralları seti." olarak buldum. dayatılan kurallar, yani kısacası burada bir zorunluluk hissi var. norm içinde zorunluluk barındıran bir durum. ancak bu norm kavramı yaşanılan ülkeye göre değişiklikler de gösterebiliyor. örneklendirmek gerekirse, bazı ülkelerde eşcinsel evliliğin yasal olması ya da ülkelere göre değişiklik gösteren ceza sistemi.

yukarıda her ne kadar belirttiğim örnek ile, kadının kadınla birlikteliği yahut erkeğin erkek ile birlikteliğini norm kavramı içerisinde belirtmiş olsam da, bu kavram ülkeden ülkeye değişiklik göstermekte olduğundan;

a ülkesindeki bir lezbiyen normal görülmezken, b ülkesindeki bir lezbiyen normal görülebilir. zira normalleri ülkeler belirledikçe bizler zaman zaman normal oluyor, zaman zaman da anormal oluyoruz. ortada evrensel bir yasa, düzen olmadığı sürece. bu durum bu şekilde devam edecek.

peki eşcinsel bir bireyin, b ülkesinde normal görülmesinden ziyade her ülkede normal görülmesi hangi yolla sağlanabilir?

bana kalırsa bunu iki yolla yapabiliriz, birincisi bazı kalıplar için evrensel bir yasa, düzen sağlanmalı. bu sayede insanlar belli kalıplar içinde, her ülkede özgür şekilde yaşayabilir duruma gelir. ikincisi ise, norm kavramının anlamını değiştirmek,  evet gayet de norm kavramının anlamını değiştirmek gerek. "önceden belirlenmiş kalıp" işte bizi bu güncellikten her zaman ayıracaktır. neden kendini güncelleyemiyor bu kavram? neden bulunduğu duruma, yere, zamana göre şekil değiştiremiyor. bunun da temelinin eğitimden kaynaklı olduğuna inanıyorum. zira insanlara bu durum eğitim ile gösterilse, norm kavramının içeriğine eklense ve beraberinde norm kelimesinin anlamı tüm sözlükler içerisinde güncellense, o zaman her insan daha çok normal hale gelir.

şimdi belki şöyle diyecek olanlar vardır, benim normal olmak gibi bir derdim yok, yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum. elbette öyle, ben zaten buna katılan biriyim. insan vücuduna kendi istediği şekilde davranabilmeli, insan eylemlerini kendi istediği şekilde, kendine doğal gelen şekilde gerçekleştirebilmeli. zira diğer türlü toplumun dayılan kuralları içerisinde kalırız, yani norm sözcüğünün içerisinde oluruz. ama aslında çok da normal biri olmayız. şuan belki de birçok psikolojik hastalıkların temeli, depresyonların nedeni, normal olmamaya dair problemlerden kaynaklı. şu norm sözcüğünün yan etkilerinden kaynaklı.

daha fazla konuyu gereğinden çıkarmak istemiyorum, ama başlıktaki soruma cevap vermek gerekirse, şuan norm-al olan, her ülkenin kendi dayattığı kurallar çevresinde yaşamak. ama bana sorarsanız, asıl olması gereken norm kavramı, insanın kendi mutluluğu doğrultusunda, diğer insanların hayatına müdahale etmeksizin yaptığı eylemler bütünü olmalı. 

evet, yeniden yazmak istiyorum, bana göre norm kavramı,

"insanın kendi mutluluğu doğrultusunda, diğer insanların hayatına müdahale etmeksizin yaptığı eylemler bütünü"

normal olan ise, bu doğrultuda içinde yaşayan her birey. görün bakın, bunu anlayarak yaşayın, dünya barışı nasıl da sağlanıyor.




25 Ekim 2022 Salı

monologyada yaşamak


bu defa monologluğa dair bir miktar cümleler karalamak istiyorum. monolog kelimesinin anlamı nedir? birçok anlamı vardır ancak benim burada üzerinde konuşacağım anlamı, kendi kendiyle konuşanlara dair olan anlam üzerine.

yazımın başlığı neden monologyada yaşamak?

monologya, muhtemelen bazı alanlarda kullanılmış bir kelime olabilir ancak ben bu kelimeye şöyle bir anlam vermek istiyorum. "kendi kendisiyle konuşanların diyarı." 

evet, ben bu sözcüğe böyle bir anlam vermek istedim. TDK'nin web sitesinde de böyle bir sözcük olup-olmadığına baktım, sözlüğe göre böyle bir sözcük yok. o yüzden en azından şuan için rahatlıkla kendim böyle bir anlam katabilirim. monologya, aslında çoğumuzun bir şekilde içerisinde yer aldığı bir evren, bir diyar, ya da ne şekilde nitelendirirseniz. kendi kendinizle konuştuğunuz an, o diyarda bulunan insanlarla aynı yeri paylaşıyor oluyorsunuz.

peki monologyada bulunmak, kendi kendimize konuşmak bize ne gibi güzellikler katabilir? 

bir konuyu elbette diyalog halinde bir ya da birden fazla insanla konuşup, tartışabiliriz. bir konu üzerinde muhabbet edebiliriz. peki kendi kendimizle olunca bu neden tuhaf karşılanıyor? ki bunu bir de özellikle kalabalık bir toplum içerisinde belirgin bir şekilde yaparsanız, oldukça tuhaf karşılanırsınız. ama aslında iki ya da daha fazla kişinin birbiri ile konuşması kadar normal bir durum.

buna dair şöyle bir soru cevap yapmak istiyorum, tek soru ve tek cevaptan ibaret. ardından cevaba dair açıklamada bulunacağım.

soru, monologyada zaman geçirmek bize ne katar? 

cevap; öz, özgünlük, benlik, bize dair düşünebilme yeteneği, daha çok kendimiz olabilme yeteneği.

özümüzü ortaya ne kadar çıkarırsak o kadar çok bulunduğumuz topluma dair farklılıklar oluşturabiliriz, zira diğer türlü, bu konuda önceden bir yazımda da belirttiğim gibi, diğer toplum üyelerinden farkımız kalmaz. toplumda diğer toplum üyelerinden farkımız olmadıkça da, toplumumuzun ilerlemesini beklememeliyiz, zira kendisini sürekli tekrar eden bir toplumdan hep aynı sesler çıktığı sürece, farklı çıkan her ses kesilmek istenecektir, zira bunun da sebebi farklı çıkan seslerin azınlıkta olmasıdır. eğer toplumda farklı çıkan seslerin sayısı fazla olursa, herkes kendi öz benliği ile kendisinin özelliklerini ortaya koyarsa, işte o zaman farklılıklar içerisinde olan bir toplumda, herkesin de farklılıklara karşı olan "ses kesme" hissi azalacak, farklı çıkan sesleri normal sesler gibi duymaya devam edecektir.

yani aslında, burada anlattığım şeyin de temeli, monologyada bolca zaman geçirmekten geçiyor, zira monologyada kendi kendimizle zaman geçirmeyip, direkt olarak diyalog halinde diğer insanlarla iletişim kurduğumuzda, daha kendimizi tanımamış oluyoruz, kendimizi tanımadığımızdan dolayı da haliyle kendimizi, benliğimizi ortaya koyamıyoruz, bunlar da bir şekilde bizde bastırılan duygular olarak ortaya çıkıyor, belki de bu bizi zamanla psikolojik bunalımlara kadar da itebiliyor.

ama eğer ki kendimizi tanırsak, daha sağlıklı bir ruh ile toplumdaki yerimizi alabiliriz. yani buradan da, aslında monologyada çokça zaman geçirmenin psikolojik anlamda da ruhumuza iyi gelebileceği anlamını rahatlıkla çıkarabiliriz.

sonuç olarak toplumu oluşturan bizleriz, ben, sen o. bizler oluşturuyoruz toplumu. toplumun her bir parçasının aslında toplum için çokça önemi var. toplumun her bir azası, monologyada zaman geçirdikçe, kendini daha çok tanıyacak ve daha sağlıklı bir psikoloji ile toplum içerisindeki yerini alacak.

sağlıklı bir ruha, psikolojiye ve kendimizi tanıma erdemine erişmek istiyorsanız, sizleri monologyada kendinizle daha çok zaman geçirmeye davet ediyorum. 

(erdem sözcüğüne dair hemen TDK'den anlamına bakalım, eminim ki biliyoruz, ancak anlamını bir de tam olarak görmüş, okumuş olalım.


1. isim Ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet:
      "Spor, alçak gönüllülük gibi bir erdem aşılar sporcuya." - Necati Cumalı

2. isim, felsefe İnsanın ruhsal olgunluğu.


evet, anlamı bu kadar.)

daha erdemli bireyler olabilmek adına, monologyada, sağlıklı yaşam diliyorum.