yirmi ikinci yüzyıldan geliyorum
8. YILA DOĞRU, DOĞRU ADIMLARLA.
son 30 günde en çok ne okundu?
-
şu an bu yazıya başlarken, müzeyyen senar'dan "kimseye etmem şikayet" isimli eseri dinliyorum. yazıya başlama düşüncem de bu...
9 Nisan 2025 Çarşamba
herkesi edelim şikayet
14 Eylül 2024 Cumartesi
türkiye'deki duruşma sisteminin maksadına dairdir
başlıkta direkt olarak "türkiye'deki" diye belirtmemin sebebi, diğer ülkelere dair bilgi sahibi olmamamdan kaynaklıdır. bu sebeple yalnızca türkiye'deki duruşma mantığını açıklamak istiyorum.
ortada bir suç var diyelim ki dolandırıcılık suçu. dolandıran kişi veya kişiler yahut doladnırılan kişi veya kişiler. ilk aşamada dolandırılan kişi dolandırıldığına dair bir şikayette bulunur, yakın bulduğu kolluk birimi yahut cumhuriyet savcılığına. bu doğrultuda kişinin beyanı kollukta yahut cumhuriyet savcısı huzurunda alınır. bu doğrultuda ilk aşamada ilgili kolluk birimi konuya ilişkin şikayetçi ve şüpheli veya var ise tanık beyanlarını toplar, tutanaklarını tutar, fezleke şeklinde de bunu ilgili savcılığa sunar. ilgili savcılık da bu hususta gerekli araştırmasını yapar, gerekli görülür ise şüpheli yahut şüpheliler savcı huzurunda dinlenir. suçun mahiyetine göre ilgili savcı şüpheli ya da şüpheliler hakkında tutuklama yahut adli kontrol talebinde bulunabilir, bu talep olması durumunda ilgili kişiler bir kez de sulh ceza hakimliği tarafından dinlenir ve sulh ceza hakimliği kişiyi tutuklar yahut adli kontrol şartıyla serbest bırakır. ardından savcılık bu hususta gerekli araştırmasını yapar, delilleri ile birlikte suçun şüpheli yahut şüphelilerce işlendiği iddiasına vardıysa, bu iddiaya ilişkin bir yazı hazırlar ki buna da iddianame adı verilir. sonrasında ise bu husustaki dosya gerekli kovuşturmanın yapılması maksadıyla ilgili mahkemeye gönderilir.
duruşmanın maksadını anlamlandıramadığım yer de işte tam burası. şüpheli kişi artık sanık konumundadır. bu kişi kollukça dinlenmiş, belki savcı tarafından dinlenmiş belki yetmemiş bir de sulh ceza hakimliği tarafından dinlenmiş ve yine yetmemiş bu kez de mahkeme tarafından dinlenmiş. kaç kiş dinliyor sırayla yazalım.
ilgili kolluk birimi -1
savcılık -2
sulh ceza hakimliği -3
kişi üç ayrı yerde dinleniliyor, 3 ayrı beyanı/savunması oluyor yetmiyor bir kez de mahkeme aşamasında uzun uzadıya dinleniyor. maksat ne? olayı açığa kavuşturmak. olay değişebilir mi, hayır. sanık dediğimiz kişi suçu işlediyse ki beraat kararlarının çokça az olmasından kaynaklı olarak bakacak olursak genelde suçu işlediği kanaatine varılıyor. genel olarak sanık dediğimiz kişinin suçtan kurtulmak adına yalan beyanda bulunduğu kanaatiyle ceza alıyor. örnek veriyorum yani, şöyle ki;
kişi üç ayrı yerde dinlenmiş, üç ayrı yerde aynı şekilde yalan beyanlarda bulunmuş. bir de aynı yalan beyanın bir başka çeşidini yahut birebir aynısını mahkeme huzurunda veriyor. peki bu kişinin mahkeme huzurunda uzun uzadıya dinlemenin ne gibi bir mantığı var?
mahkemenin manası nedir, muhakeme. nedir muhakeme, yargılama. direkt olarak türkçe sözlükten yargılama sözcüğünün anlamına baktığımzda karşımıza şu cümle çıkar.
"Birbirine karşı olan iki tarafı dinleyerek bir yargıya varma; mahkeme, muhakeme."
iki tarafı dinlemek olayı yani, dinliyorsun. sanık kişisi diyor ki olayın üzerinden belli bir süre geçti, fakat olay kollukta anlattığım gibi oldu diyor,yeniden dinleniliyor. maksat? maksadı söyleyeyim, maksat mahkemenin varlığını mantıklı duruma getirme çabası. suçun sübuta erme durumu aslında yüzde 90-95 boyutunda iddianame aşamasında tamamlanıyor. deliller yeterince toplanıyor, ki toplanmasına rağmen yetinilmiyor bir de mahkeme aşamasında bu deliller beğenilmiyor yeniden delil toplanma çabasına giriliyor. yetinilmiyor yeniden uzun uzadıya sanık kişisi dinleniyor, tanık yahut tanıklar dinleniyor. müşteki kişisi dinleniyor ki mahkeme huzurunda girmiş olduğu mahkemeye göre bazen müşteki kişisi mağdur iken daha da mağdur oluyor.
demeye çalıştığım şeyin daha açığını şöyle söyleyeyim. mahkeme aşamasında kişinin savunması yahut beyanı, çok çok büyük bir farklı bir durum yok ise değişmeyecektir, ki mantıklı olan da değişmemesidir. örneğin kişi yalan beyanda bulunmuştur başta, aynı yalan beyanı sürdürür. çok çok az bir kısmı sadece olayın doğruluğunu mahkeme aşamasında dile getirir. asıl mahkeme aşamasında yapılması gereken şudur.
kişiye en son verdiği beyanı hangisi ise okunur, yahut kişiye ilgili beyanı okunması istenir. kişi de zaten çok yüksek ihtimalle beyanının tam olarak aynı şekilde olduğunu söyleyecektir. sonrasında yine de soru işareti bulunan nokta yahut noktalar var ise o noktalara dair sorular sorulur. bu şekilde ilgili duruşma sonucunda karar verilir yahut duruşma ertelenir.
fakat ülkemizde yapılan sistem dediğim gibi şu; adeta sanki bir televizyon programı, bir reality show mantığı gibi, kişi aynı olayı baştan sona tekrar anlatır. bunda hiçbir mantık yoktur. olması gereken şey ve yargılamada insanları mağdur etmemek adına yapılması gereken şey, yukarıda da belirttiğim üzere kişinin son verdiği beyan nerede ise onu okuması, eklemesi gereken bir şey var ise ekleme yapmasıdır. ama ülkemizde duruşma o kadar farklı bir boyuta geliyor ki, ülkemizdeki kayıp arama programlarından bir farkı kalmıyor. aksine yine tekrar tekrar belirtmiş olayım, mağdur kişi daha mağdur oluyor.
şimdi size direkt olarak bir diyalog örneği vereyim.
"-sana şu şu suçlar isnat edilmiş, olayı anlatır mısın?
-daha evvelden kolluğa/savcılığa/sulh ceza hakimliğine bu hususta ayrıntılı beyanda bulundum, aynı beyanlarım halen geçerliliğini koruyor.
-bana yeniden anlatmanı istiyorum."
soruyorum yani burada neden ya? sana anlatınca suç bambaşka bir hale mi gelecek. yani bu duruşma mantığını uzatmak değil de ne. bu olay duruşmayı yavaşlatmıyor da ne yapıyor. kişi tekrar anlatınca suça dair, yahut oradaki olaya dair bir anda değişimler mi yaşanacak. velev ki yeniden anlattı ve önceki anlatımıyla çelişki oluştu. olabilir mi, gayet olur. olayın üzerinden belki aylar belki yıllar geçiyor. bize geçen gün ne yaşadığımz sorulsa onu bile eksiksiz tam haliyle anlatamayız. kaldı ki ortada daha uzun bir zaman dilimi var ve anlatımımızın birebir aynı olmaması elbette doğal ve norma uygun.
yapılması gereken olayı yukarıda anlattım. kişi eğer beyanının geçerliliğini beyan ediyor ise yeniden dinlemenin yeniden beyan almanın hiçbir mantığı, duruşmaya hiçbir faydası yoktur. hatta kişi velev ki bunu demeden beyan vermek istedi, bu defa da önceki beyanlarıyla kontrol edilir. farklı bir beyan yok ise ki muhtemelen de olmayacaktır. yani burada olay duruşmada sağlıklı bir karara varmak ise, kişiyi tekrar dinlemek ve tekrar dinleme sonucundaki çelişkilere göre yargılamanın farklı bir hal alması yargılamayı sağlıklı bir yerden çıkarıp amacından ve maksadından uzaklaştırır. yapılması gereken mantıklı düşünüldüğü takdirde gayet açık ve bellidir. özellikle de bir sanığın hem kollukta hem savcılıkta hem sulh ceza hakimliğinde dinlendikten sonra yeniden uzun uzadıya beyanını almanın o duruşmaya da o dosyaya da, suçun açığa çıkarılmasına da en ufak faydası yoktuır, olmayacaktır.
duruşma sisteminin maksadı bu olduğu sürece, mahkemeler uzun sürmeye ve hatalı kararlar vermeye devam edecektir.
saygılarımla.
17 Ağustos 2024 Cumartesi
hayvan eti yemenin etikliğine dairdir
bu defa denememe, diyojen'in bir sözüyle giriş yapmak istiyorum. diyojen der ki "hayvan eti yiyenler, insan eti de yiyebilirler". belki bazılarınız için iki durum arasında bir alaka görülmüyorolabilir, ama ben en azından sürekli olarak et tüketimi halini, insan etinin de yavaş yavaş da olsa normalleştirilmesi hali gibi görüyorum.
velev ki öyle olmasın, yani olay diyojen'in dediği gibi olmasın diyelim. yani sürekli olarak et tüketelim ve insan etine karşı bir şey hissetmeyelim, insan etinden uzak duralım. peki sürekli olarak et yemek hali, ya da genel olarak et yemek hali ne kadar iyi?
bu düşünce bana yanlış hatırlamıyor isem 2021 yılında gelmişti ilk olarak. ben çok çeşitli yemek yiyen birisi değilim ne yazık ki. ne yazık ki diyorum çünkü ben de et tüketiyorum ve pek yemek alternatifi bulamadığım için biraz fazla tüketiyorum. neyse, bir gün et yediğim sırada bu düşünce aklıma geldi, diyojen'in bu sözü mü gelmişti bilmiyorum ya da genel olarak kendi düşüncem. sonuç olarak insan eti olmasa dahi ben canlı olan bir varlığın etini yiyordum, ha tabi elbette o an ölmüş bir canlı demem bu değil. demek istediğim hayvanın eti yani bir şekilde o ölüyor, öldürülüyor ve ben de onun etini yiyorum. yani dedim ki ha ölmüş bir insanın etini yiyorum ha bir hayvanın etini. bazı insanlar bunu böyle görmeyip, protein almak gerek vs mantığıyla bakıyor ancak ben onu da pek mantıklı bulmuyorum. ha şöyle, hayvandan komple faydalanmayalım demiyorum. netice olarak tavuğun verdiği yumurtayı yiyorum, yahut bir şekilde süt, süt ürünlerini tüketiyorum. ama en azından onlar hayvanın ölmesine sebep veren bir durum değil. yani ben tavuğun yumurtasını yediğimde yahut bir ineğin sütünü içtiğimde onun herhangi bir anlamda bundan zarar gördüğünü düşünmüyorum. ha şöyle bir durum var, tavuğun sürekli olarak yumurta vermesi ya da ineğin sürekli süt vermesi amacıyla onların yiyeceklerine, onlara pek iyi gelmeyecek maddeler ekleniyorsa ben elbette buna da karşıyım. ama netice olarak bu pek de müdahale edebileceğim bir durum değil direkt olarak. müdahale edebileceğim şey düz olarak et yemeye ara vermek. bırakabilsem mükemmel olurdu ama yalnızca kendi adıma ara vermeyi becerebiliyorum, zira bunun da sebebi yukarıda belirttiğim üzere pek yemek alternatifimin olmaması. yani et olarak tavuk döner, tavuk tantuni, hamburger yahut tost tarzı fast food ile beslenen bir insanım. bunlar dışında pek bir şey yemiyorum. yine başa döneyim, 2021 yılında böyle bir düşüncem oldu ve bu nedenle 2 ay yahut 2 aya çokça yakın bir süre hiçbir şekilde et yemedim. gayet de güzel oldu, hiç de zorlanmadım ilk kez denemiş olmama rağmen, o süreçte evet alternatif olarak yine hazır gıdalardan beslendim ancak bunlar en azından et ürünü değildi.
ardından aynı duruma 2022 yılında devam ettim ve bu kez bu et yememe sürecini 3 aya yakın hale getirdim. bundan da memnun kalmıştım, vücuda ne kadar faydalı bir durum bilmiyorum, araştırmadım, ama en azından ruhuma faydalı olduğunu söyleyebilirim, bir şekilde içten içe huzur geldi. 2023 yılında 6 şubat depremine gelmesi nedeniyle maalesef ki buna devam edemedim, depremden önce başlamıştım. araya deprem girince o süreçteki psikoloji durumumdan kaynaklı bu süreyi 10-11 gün civarında tamamlayabildim sadece. bu yıl da amacım gayet iyi bir süre 2 ay veya 2 aydan uzun bir süre et yemeyi bırakıp, kendimi mümkün oldukça etten uzaklaştırmak. gerçekten kendime iyi geldiğini hissettiğimden yapıyorum ve bu arzuda olanlara da tavsiye ederim.
işin etik boyutuna ben şu açıdan bakıyorum, yani orada yenilen hayvanı potansiyel bir protein olarak görmektense, bir canlı olarak görüp yaşamına devam etmesini daha etik buluyorum. ha ben et yemediğimde yine bir şekilde hayvanlar öldürülmeyecek mi evet öldürülecek, çünkü sürekli olarak özellikle hamburger satan zincir yemek marketleri muhtemeldir ki her geçen yıl satşlarını katlayarak devam ettiriyorlardır diye düşünüyorum. çünkü özellikle çocuklara cazip gelen bir lezzet. yahut döner, tantuni gibi yiyecekler, evde yemek olmayan çalışan aileler için pratik ve cazip bir öğün yiyeceği. bu nedenle evet, işin etikliği bir yana bir şekilde o hayvan yahut hayvanlar öldürülecek, ama en azından kendi açımdan bunda bir payımın mümkün oldukça azalmasını istiyorum. çünkü kendi açımdan etik bulmuyorum, yani gerek tavuk gerek herhangi bir hayvanın etinin yenmesini etik bulmuyorum. evet, doğada da genel olarak birçok hayvan, birbirinin etini yiyerek hayatta kalıyor ancak, ben kendi ruhuma bunu yapmak istemiyorum.
30 Temmuz 2024 Salı
cristiano ronaldo ve futbol tutkusu
şu fotoğrafın altında acı var, hüzün var, gözyaşı var, ama nihayetinde bu fotoğrafta aynı zamanda bir hırs var, kendinden eminlik var, başarı var, galibiyet var, kupa var ve en önemlisi de cristiano ronaldo var.
bu yazıyı yazmaya henüz karar verdim, normalde blog sitemdeki içeriklerin yanlış hatırlamıyorsam hiçbirinde futbola dair hiçbir şey yok. çokça futbol aşığı olduğumu söyleyemem, sadece bir insandan bahsetmek istiyorum biraz da olsa, yukarıda fotoğrafta görünen şahıstan, cristiano ronaldo'dan. ben asla futbol aşığı değilim ama o tam bir futbol aşığı. yaptığı işe ruhunu, kendisini katan, katmaya devam eden biri, belki de futbol tarihinin en en iyilerinden.
şimdi ronaldocular vardır, messiciler vardır. o yahut bu, ikisi de iyi, ikisi de çok iyi. fakat ben yalnızca cristiano ronaldo'nun her maça çıktığı andaki hırsından bahsetmek istiyorum. özellikle de bu yazımda belirtmek istediğim maalesef ki zamanında izlememiş olduğum euro 2016 finalindeki durumu.
belki o maçı benim gibi izlemeyenler vardır, cristiano ronaldo portekiz ile, euro 2016'da final maçına çıkıyor. rakip de fransa. oyuncular çok güçlü, fransa her zamanki gibi yani. ama portekizde de çok çok iyi oyuncular ve tabii cristiano var.
maçın şuan dakikalarını hatırlamıyorum ama muhtemelen ilk dakikaları olabilir yani ilk dakikalarından kastım ilk 20 dakika içerisinde muhtemelen cristiano ne yazık ki bir pozisyonda sakatlık geçiriyor, işte biraz tedavi falan görüyor, neyse sonra devam ediyor oyuna. sonra yarasının durumu gittikçe kötü oluyor ki muhtemelen dakika 22 civarı teknik direktör fernando santos'a işaret veriyor. teknik direktör de onun işaretinden hemen sonra queresma'ya hazırlanmasını söylüyor. cristiano kendisini yere bırakıyor, sedye ile gözyaşları içerisinde maçtan ayırlıyor.
düşünün yani böylesi önemli bir turnuva, son maça kadar geliyorsunuz, gözler de sizin üzerinizdeyken böyle bir sakatlık geçiriyorsunuz. cristiano her ne kadar hırslı da olsa, maçı riske atmamak için, takımı ve kupayı riske atmamak için oyundan çıkmak istiyor.
oyundan çıkıyor ancak saha dışında teknik direktörle maçı öyle heyecanla izliyor ki, youtube'da videosu mevcut dileyenler izleyebilirler. yani sürekli olarak her pozisyonda dehşet şekilde heyecanlı. maç 0-0 şekilde bitiyor, uzatmalarda neyse ki portekiz'den bir gol geliyor ve takım öne geçiyor. cristiano o andan sonra daha bir maça dikkat ediyor, adeta teknik direktör kendisiymişçesine oyuna girecek olan kişiyle ayrı görüşüyor vs. yani bir teknik direktör gibi halen maçta, sakatlığına rağmen o maçı bırakmıyor.
şuan kendisi 39 yaşında, halen her önemli maçta bu şekilde hırslı, elbette ki eskisi gibi değil, neticede klasiktir, zamana kimse meydan okuyamıyor. o buna rağmen, yaşına rağmen mücadelesine devam ediyor, elbette bilmiyorum ancak düşünüyorum ki 2026 dünya kupsında da oynamak için can atıyordur cristiano. ki ben kariyerini bitirmeden önce bir de dünya kupasını kaldırmasını görmeyi gerçekten çokça istiyorum. böyle güzel, böyle yaptığı işe saygısı olan birinin, başarılarla doldurulmuş bir kariyere bir de dünya kupası eklenmesi o kadar mükemmel olur ki.
cristiano'nun bu hırsı, yaşına rağmen halen maçın bir şekilde içinde olması bana göre gerçekten bir ders konusu dahi yapılacak türden. yani burada aslında her insana bir şekilde bir ders veriyor, yapılan iş ne olursa olsun, onu hırsla, ondan keyif alarak yapmak, o işte kendini ister istemez çok güzel bir konuma getiriyor. evet, her ne iş yapıyorsanız yapın, bir şekilde bir hırs, bir keyif alma durumu olmalı. yani eğer maksadınız sadece para kazanmak ise, işten keyif aldığınızı düşünmüyorum, yahut o yaptığınız işte en iyisi olmak için çabaladığınızı düşünmüyorum. şu da var, en iyi olmak zorunda da değilsiniz, siz çok iyi olmaya gayret edin yeterli. zaten bir şekilde en iyi yahut en iyilerden olursunuz o zaman.
şubat ayında 40 yaşına girecek olan cristiano'ya ve bu yazımı okuyan değerli okuyuculara saygılarımla.
28 Temmuz 2024 Pazar
küçük iskender'e göre tüketmek fiili
yazmaktan çokça, oldukça, manyakça keyif aldığım bir yazı başlığı daha sunacağım sizlere. şiirlere dair yorumlama yazıları yazarken, geriye dönüp onu okurken çokça keyif alıyorum. umuyorum ki sizler de aynı keyfi alırsınız, şimdi sizlere küçük iskender'in "hasta hayat depoları" isimli sel yayıncılğa ait kitabındaki 67 nolu şiiri sunuyor, buna dair sizlere kendimce yorumlamaya başlıyorum.