yirmi ikinci yüzyıldan geliyorum
8. YILA DOĞRU, DOĞRU ADIMLARLA.
son 30 günde en çok ne okundu?
-
merhaba, sayın beni 5 yıldır takip etmekte olan değerli okuyucu, 5 yıldır çeşitli çeşitli yazılarımla kıymetli zamanını paylaştın, çok teşek...
20 Temmuz 2025 Pazar
yalan dolan ile gerçeklerin anlatılması
13 Temmuz 2025 Pazar
THE TRUTH THAT EUTHANASIA IS A HUMAN RIGHT
Not: "ötenazinin bir insan hakkı olduğu gerçeği" başlıklı yazımı İngilizceye çeviren chatgpt'ye teşekkür ederim.
In this piece, I want to share some thoughts with you, my dear and valued readers, about why euthanasia should be legalized in a general sense — and why people should have the right to choose it in many circumstances.
I’ve done some research on euthanasia. In its simplest form, it’s a method of ending life used in some countries, usually for patients with incurable diseases. I don't know if it’s a painful or painless process — but as far as I understand, it’s a decision made either by the patient themselves or, in some cases, their family. I imagine that if the patient is conscious enough to decide, their opinion is taken into account too. At least, I hope so.
But I’d like to go a bit beyond that. Let me call it not just euthanasia — but the right to die. I believe this right should be available to everyone, not just those with terminal illnesses. Let me explain what I mean by “everyone” with a simple example: in the Turkish Penal Code, there's Article 32 which says:
"A person who, due to mental illness, cannot comprehend the legal meaning and consequences of their actions or whose ability to control their behavior is severely impaired, shall not be punished. However, a security measure may be applied."
I bring this up for a reason. Imagine someone who isn’t physically ill but simply doesn’t want to live anymore. Maybe they just don’t like living. Even though Article 2 of the European Convention on Human Rights protects the right to life, if a person can't live with dignity — or can’t feel like they are living with dignity — I don't believe they should be forced to keep living. I think this should be a choice. If this soul, this body, and this life belong to me — then the decision to end it should also be mine. I don’t think any law or regulation should restrict that.
Continuing from my earlier point — just as we have the right to life, there should also be a right to death. For those who want it. Let's say someone wants to die — there should be a process. A report or evaluation, proving that this decision is truly their own, that they understand the consequences of what they are asking for. I don't know if this would come from a psychiatrist or another type of doctor, or maybe even a panel of professionals. But once it's confirmed that the decision is freely made and not under the influence of any substances or pressure — then that person should be allowed to end their life, under medical supervision.
Of course, most countries don't offer this right. And in those that do, it’s usually only for terminally ill patients, as I mentioned earlier. But I believe this right should be extended more broadly. People who truly want to end their lives should have a legal and humane path to do so.
Some people simply can’t live, even though they might want to. Others have no desire to live at all. That’s their personal thought, their own wish. If someone is in their twenties and has no will to live, and we tell them, “Well, there’s nothing to be done, you’ll just have to live like this for the rest of your life,” we are not giving them the right to life. On the contrary, we are torturing them. That person might have to drag themselves through 60 more years like this — not live, but drag themselves. How can someone live when they’re not happy to be alive?
Or let’s put aside the concept of happiness altogether. Imagine a place where the right to life is just a right on paper — a place where people can’t actually live with dignity. These places exist. There are systems and governments that actively prevent people from living in a humane way and put endless barriers in their way.
And finally, I just want to say this: telling someone who is mentally and emotionally preparing for death, “No — you have to live,” is a form of extreme cruelty. But sadly, this kind of cruelty is not even considered a crime.
9 Nisan 2025 Çarşamba
herkesi edelim şikayet
şu an bu yazıya başlarken, müzeyyen senar'dan "kimseye etmem şikayet" isimli eseri dinliyorum. yazıya başlama düşüncem de bu şarkıyı dinlemem ile başladım. şarkıda ne diyor müzeyyen senar, hadi hatırlayalım.
14 Eylül 2024 Cumartesi
türkiye'deki duruşma sisteminin maksadına dairdir
başlıkta direkt olarak "türkiye'deki" diye belirtmemin sebebi, diğer ülkelere dair bilgi sahibi olmamamdan kaynaklıdır. bu sebeple yalnızca türkiye'deki duruşma mantığını açıklamak istiyorum.
ortada bir suç var diyelim ki dolandırıcılık suçu. dolandıran kişi veya kişiler yahut doladnırılan kişi veya kişiler. ilk aşamada dolandırılan kişi dolandırıldığına dair bir şikayette bulunur, yakın bulduğu kolluk birimi yahut cumhuriyet savcılığına. bu doğrultuda kişinin beyanı kollukta yahut cumhuriyet savcısı huzurunda alınır. bu doğrultuda ilk aşamada ilgili kolluk birimi konuya ilişkin şikayetçi ve şüpheli veya var ise tanık beyanlarını toplar, tutanaklarını tutar, fezleke şeklinde de bunu ilgili savcılığa sunar. ilgili savcılık da bu hususta gerekli araştırmasını yapar, gerekli görülür ise şüpheli yahut şüpheliler savcı huzurunda dinlenir. suçun mahiyetine göre ilgili savcı şüpheli ya da şüpheliler hakkında tutuklama yahut adli kontrol talebinde bulunabilir, bu talep olması durumunda ilgili kişiler bir kez de sulh ceza hakimliği tarafından dinlenir ve sulh ceza hakimliği kişiyi tutuklar yahut adli kontrol şartıyla serbest bırakır. ardından savcılık bu hususta gerekli araştırmasını yapar, delilleri ile birlikte suçun şüpheli yahut şüphelilerce işlendiği iddiasına vardıysa, bu iddiaya ilişkin bir yazı hazırlar ki buna da iddianame adı verilir. sonrasında ise bu husustaki dosya gerekli kovuşturmanın yapılması maksadıyla ilgili mahkemeye gönderilir.
duruşmanın maksadını anlamlandıramadığım yer de işte tam burası. şüpheli kişi artık sanık konumundadır. bu kişi kollukça dinlenmiş, belki savcı tarafından dinlenmiş belki yetmemiş bir de sulh ceza hakimliği tarafından dinlenmiş ve yine yetmemiş bu kez de mahkeme tarafından dinlenmiş. kaç kiş dinliyor sırayla yazalım.
ilgili kolluk birimi -1
savcılık -2
sulh ceza hakimliği -3
kişi üç ayrı yerde dinleniliyor, 3 ayrı beyanı/savunması oluyor yetmiyor bir kez de mahkeme aşamasında uzun uzadıya dinleniyor. maksat ne? olayı açığa kavuşturmak. olay değişebilir mi, hayır. sanık dediğimiz kişi suçu işlediyse ki beraat kararlarının çokça az olmasından kaynaklı olarak bakacak olursak genelde suçu işlediği kanaatine varılıyor. genel olarak sanık dediğimiz kişinin suçtan kurtulmak adına yalan beyanda bulunduğu kanaatiyle ceza alıyor. örnek veriyorum yani, şöyle ki;
kişi üç ayrı yerde dinlenmiş, üç ayrı yerde aynı şekilde yalan beyanlarda bulunmuş. bir de aynı yalan beyanın bir başka çeşidini yahut birebir aynısını mahkeme huzurunda veriyor. peki bu kişinin mahkeme huzurunda uzun uzadıya dinlemenin ne gibi bir mantığı var?
mahkemenin manası nedir, muhakeme. nedir muhakeme, yargılama. direkt olarak türkçe sözlükten yargılama sözcüğünün anlamına baktığımzda karşımıza şu cümle çıkar.
"Birbirine karşı olan iki tarafı dinleyerek bir yargıya varma; mahkeme, muhakeme."
iki tarafı dinlemek olayı yani, dinliyorsun. sanık kişisi diyor ki olayın üzerinden belli bir süre geçti, fakat olay kollukta anlattığım gibi oldu diyor,yeniden dinleniliyor. maksat? maksadı söyleyeyim, maksat mahkemenin varlığını mantıklı duruma getirme çabası. suçun sübuta erme durumu aslında yüzde 90-95 boyutunda iddianame aşamasında tamamlanıyor. deliller yeterince toplanıyor, ki toplanmasına rağmen yetinilmiyor bir de mahkeme aşamasında bu deliller beğenilmiyor yeniden delil toplanma çabasına giriliyor. yetinilmiyor yeniden uzun uzadıya sanık kişisi dinleniyor, tanık yahut tanıklar dinleniyor. müşteki kişisi dinleniyor ki mahkeme huzurunda girmiş olduğu mahkemeye göre bazen müşteki kişisi mağdur iken daha da mağdur oluyor.
demeye çalıştığım şeyin daha açığını şöyle söyleyeyim. mahkeme aşamasında kişinin savunması yahut beyanı, çok çok büyük bir farklı bir durum yok ise değişmeyecektir, ki mantıklı olan da değişmemesidir. örneğin kişi yalan beyanda bulunmuştur başta, aynı yalan beyanı sürdürür. çok çok az bir kısmı sadece olayın doğruluğunu mahkeme aşamasında dile getirir. asıl mahkeme aşamasında yapılması gereken şudur.
kişiye en son verdiği beyanı hangisi ise okunur, yahut kişiye ilgili beyanı okunması istenir. kişi de zaten çok yüksek ihtimalle beyanının tam olarak aynı şekilde olduğunu söyleyecektir. sonrasında yine de soru işareti bulunan nokta yahut noktalar var ise o noktalara dair sorular sorulur. bu şekilde ilgili duruşma sonucunda karar verilir yahut duruşma ertelenir.
fakat ülkemizde yapılan sistem dediğim gibi şu; adeta sanki bir televizyon programı, bir reality show mantığı gibi, kişi aynı olayı baştan sona tekrar anlatır. bunda hiçbir mantık yoktur. olması gereken şey ve yargılamada insanları mağdur etmemek adına yapılması gereken şey, yukarıda da belirttiğim üzere kişinin son verdiği beyan nerede ise onu okuması, eklemesi gereken bir şey var ise ekleme yapmasıdır. ama ülkemizde duruşma o kadar farklı bir boyuta geliyor ki, ülkemizdeki kayıp arama programlarından bir farkı kalmıyor. aksine yine tekrar tekrar belirtmiş olayım, mağdur kişi daha mağdur oluyor.
şimdi size direkt olarak bir diyalog örneği vereyim.
"-sana şu şu suçlar isnat edilmiş, olayı anlatır mısın?
-daha evvelden kolluğa/savcılığa/sulh ceza hakimliğine bu hususta ayrıntılı beyanda bulundum, aynı beyanlarım halen geçerliliğini koruyor.
-bana yeniden anlatmanı istiyorum."
soruyorum yani burada neden ya? sana anlatınca suç bambaşka bir hale mi gelecek. yani bu duruşma mantığını uzatmak değil de ne. bu olay duruşmayı yavaşlatmıyor da ne yapıyor. kişi tekrar anlatınca suça dair, yahut oradaki olaya dair bir anda değişimler mi yaşanacak. velev ki yeniden anlattı ve önceki anlatımıyla çelişki oluştu. olabilir mi, gayet olur. olayın üzerinden belki aylar belki yıllar geçiyor. bize geçen gün ne yaşadığımz sorulsa onu bile eksiksiz tam haliyle anlatamayız. kaldı ki ortada daha uzun bir zaman dilimi var ve anlatımımızın birebir aynı olmaması elbette doğal ve norma uygun.
yapılması gereken olayı yukarıda anlattım. kişi eğer beyanının geçerliliğini beyan ediyor ise yeniden dinlemenin yeniden beyan almanın hiçbir mantığı, duruşmaya hiçbir faydası yoktur. hatta kişi velev ki bunu demeden beyan vermek istedi, bu defa da önceki beyanlarıyla kontrol edilir. farklı bir beyan yok ise ki muhtemelen de olmayacaktır. yani burada olay duruşmada sağlıklı bir karara varmak ise, kişiyi tekrar dinlemek ve tekrar dinleme sonucundaki çelişkilere göre yargılamanın farklı bir hal alması yargılamayı sağlıklı bir yerden çıkarıp amacından ve maksadından uzaklaştırır. yapılması gereken mantıklı düşünüldüğü takdirde gayet açık ve bellidir. özellikle de bir sanığın hem kollukta hem savcılıkta hem sulh ceza hakimliğinde dinlendikten sonra yeniden uzun uzadıya beyanını almanın o duruşmaya da o dosyaya da, suçun açığa çıkarılmasına da en ufak faydası yoktuır, olmayacaktır.
duruşma sisteminin maksadı bu olduğu sürece, mahkemeler uzun sürmeye ve hatalı kararlar vermeye devam edecektir.
saygılarımla.
17 Ağustos 2024 Cumartesi
hayvan eti yemenin etikliğine dairdir
bu defa denememe, diyojen'in bir sözüyle giriş yapmak istiyorum. diyojen der ki "hayvan eti yiyenler, insan eti de yiyebilirler". belki bazılarınız için iki durum arasında bir alaka görülmüyorolabilir, ama ben en azından sürekli olarak et tüketimi halini, insan etinin de yavaş yavaş da olsa normalleştirilmesi hali gibi görüyorum.
velev ki öyle olmasın, yani olay diyojen'in dediği gibi olmasın diyelim. yani sürekli olarak et tüketelim ve insan etine karşı bir şey hissetmeyelim, insan etinden uzak duralım. peki sürekli olarak et yemek hali, ya da genel olarak et yemek hali ne kadar iyi?
bu düşünce bana yanlış hatırlamıyor isem 2021 yılında gelmişti ilk olarak. ben çok çeşitli yemek yiyen birisi değilim ne yazık ki. ne yazık ki diyorum çünkü ben de et tüketiyorum ve pek yemek alternatifi bulamadığım için biraz fazla tüketiyorum. neyse, bir gün et yediğim sırada bu düşünce aklıma geldi, diyojen'in bu sözü mü gelmişti bilmiyorum ya da genel olarak kendi düşüncem. sonuç olarak insan eti olmasa dahi ben canlı olan bir varlığın etini yiyordum, ha tabi elbette o an ölmüş bir canlı demem bu değil. demek istediğim hayvanın eti yani bir şekilde o ölüyor, öldürülüyor ve ben de onun etini yiyorum. yani dedim ki ha ölmüş bir insanın etini yiyorum ha bir hayvanın etini. bazı insanlar bunu böyle görmeyip, protein almak gerek vs mantığıyla bakıyor ancak ben onu da pek mantıklı bulmuyorum. ha şöyle, hayvandan komple faydalanmayalım demiyorum. netice olarak tavuğun verdiği yumurtayı yiyorum, yahut bir şekilde süt, süt ürünlerini tüketiyorum. ama en azından onlar hayvanın ölmesine sebep veren bir durum değil. yani ben tavuğun yumurtasını yediğimde yahut bir ineğin sütünü içtiğimde onun herhangi bir anlamda bundan zarar gördüğünü düşünmüyorum. ha şöyle bir durum var, tavuğun sürekli olarak yumurta vermesi ya da ineğin sürekli süt vermesi amacıyla onların yiyeceklerine, onlara pek iyi gelmeyecek maddeler ekleniyorsa ben elbette buna da karşıyım. ama netice olarak bu pek de müdahale edebileceğim bir durum değil direkt olarak. müdahale edebileceğim şey düz olarak et yemeye ara vermek. bırakabilsem mükemmel olurdu ama yalnızca kendi adıma ara vermeyi becerebiliyorum, zira bunun da sebebi yukarıda belirttiğim üzere pek yemek alternatifimin olmaması. yani et olarak tavuk döner, tavuk tantuni, hamburger yahut tost tarzı fast food ile beslenen bir insanım. bunlar dışında pek bir şey yemiyorum. yine başa döneyim, 2021 yılında böyle bir düşüncem oldu ve bu nedenle 2 ay yahut 2 aya çokça yakın bir süre hiçbir şekilde et yemedim. gayet de güzel oldu, hiç de zorlanmadım ilk kez denemiş olmama rağmen, o süreçte evet alternatif olarak yine hazır gıdalardan beslendim ancak bunlar en azından et ürünü değildi.
ardından aynı duruma 2022 yılında devam ettim ve bu kez bu et yememe sürecini 3 aya yakın hale getirdim. bundan da memnun kalmıştım, vücuda ne kadar faydalı bir durum bilmiyorum, araştırmadım, ama en azından ruhuma faydalı olduğunu söyleyebilirim, bir şekilde içten içe huzur geldi. 2023 yılında 6 şubat depremine gelmesi nedeniyle maalesef ki buna devam edemedim, depremden önce başlamıştım. araya deprem girince o süreçteki psikoloji durumumdan kaynaklı bu süreyi 10-11 gün civarında tamamlayabildim sadece. bu yıl da amacım gayet iyi bir süre 2 ay veya 2 aydan uzun bir süre et yemeyi bırakıp, kendimi mümkün oldukça etten uzaklaştırmak. gerçekten kendime iyi geldiğini hissettiğimden yapıyorum ve bu arzuda olanlara da tavsiye ederim.
işin etik boyutuna ben şu açıdan bakıyorum, yani orada yenilen hayvanı potansiyel bir protein olarak görmektense, bir canlı olarak görüp yaşamına devam etmesini daha etik buluyorum. ha ben et yemediğimde yine bir şekilde hayvanlar öldürülmeyecek mi evet öldürülecek, çünkü sürekli olarak özellikle hamburger satan zincir yemek marketleri muhtemeldir ki her geçen yıl satşlarını katlayarak devam ettiriyorlardır diye düşünüyorum. çünkü özellikle çocuklara cazip gelen bir lezzet. yahut döner, tantuni gibi yiyecekler, evde yemek olmayan çalışan aileler için pratik ve cazip bir öğün yiyeceği. bu nedenle evet, işin etikliği bir yana bir şekilde o hayvan yahut hayvanlar öldürülecek, ama en azından kendi açımdan bunda bir payımın mümkün oldukça azalmasını istiyorum. çünkü kendi açımdan etik bulmuyorum, yani gerek tavuk gerek herhangi bir hayvanın etinin yenmesini etik bulmuyorum. evet, doğada da genel olarak birçok hayvan, birbirinin etini yiyerek hayatta kalıyor ancak, ben kendi ruhuma bunu yapmak istemiyorum.